"Bir yanlışlık var." diyip ne diyeceğimi düşünmeye başlamıştım. Cümlenin geri kalanını fısıltıyla devam ettirmiştim. "Diyeceğim ama öyle bir yanlışlık da yok." Kelepçeyi bileklerime takarken Arda'ya çevirdim bakışlarımı. "En iyi avukatlarımı bul." dediğimde karşımdaki sivil polisin hafif sırıtmasını gördüm. "Ben masumum o yüzden." dedim en masum yüz ifademi takınırken.
"Eminim öylesindir." dediğinde sağ koluma girip yürümeye başlayınca kendisine ayak uydurmaya çalışmıştım. Ama hastahanenin çıkışına gitmiyorduk. Kaşlarımı çatıp yürümeye devam ederken bir yandan da arkama bakmıştım fakat çıkış arka taraftaydı. "Affedersiniz komiserim---" diyemeden sözümü yarıda kesip;
"Başkomiserim!" diyerek beni uyarmıştı.
"Affedersiniz başkomiserim ama çıkış arka tarafta kaldı." Asansörün önüne gelip düğmesine basarken yan taraftaki asansörün kaçıncı katta durduğuna bakmıştı.
"Önce Kayra Hanım'ın durumuna bakmalıyım." dediğinde gözlerimi kısıp başkomisere doğru şüpheyle bakmıştım. Neden? O'nun iyi olup olmaması neden umurunda olsun ki? Asansöre girdiğimizde ikinci katın düğmesine basmıştı. Arda da hemen arkamızdan asansöre bindiğinde kapısı kapanırken başkomiserin bana olan dikkatli bakışlarına maruz kalmıştım. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı. Ortada ölüm sessizliğini andıran bir sessizlik vardı adeta. Sadece asansörün sesi mevcuttu. Sessizliği bozan ben olmuştum.
"Size bir zararım mı oldu?" diyip gözlerimi kıstım ve vereceği cevaba odaklandım.
"Hep bu günü bekliyordum." diye cevap verip rahat bir nefes almıştı. Şaşkınlıkla bakakalmıştım. Bu kadar ne yapmış olabilirdim de böyle bir cümleye maruz kalmış olabilirdim, anlamış değilim doğrusu. Bir zararım dokunduysa bile eminim bilerek olmamıştır. Sarhoş olabilme ihtimalim böyle bir durumda çok fazla yüksek. Bir başkomisere hata yapacak kadar da değildim elbette.
Bu saçma düşüncelerden beni ayıran asansörün açılan kapısı olmuştu. Arda çıkarken başkomiser de kolumdan tutup asansörden beni çıkarmıştı. Koridora bakıp nereye girdiklerini görmeye çalışıyordu. Elimle karşıyı işaret ederek;
"Orada." dediğimde oraya doğru sürüklenmeye başlanmıştım. Hastahane odalarından birinin kapısının önünde durup kapıyı tıklatıp içeri girerken beni de yanında sürüklemişti. Miraç ve Akif beni görünce her ne kadar sinirlenseler de bir şey diyememişlerdi. Ablama kaymıştı gözlerim. Serum vermişlerdi, öylece uzanıyordu. Başındaki doktor da birkaç tetkik yapmasının ardından odadan çıkarken;
"Bu kadar kalabalık olmamalı. Rica etsem dışarı çıkabilir misiniz? Hastayı yormayalım!" diyerek bizi uyarmıştı. Akif odadan çıkarken Arda da arkasından çıkıyordu. Ablamın yavaş yavaş kendine geldiğini görmüştüm.
"Akif Bey, siz iki dakika bekleyin." demişti başkomiser. Akif olduğu yerde kalırken Arda odadan çıkmıştı, ardından da doktor. Gözler yine ablamın üstüne toplanmıştı. Miraç, yatağının kenarına oturup ablamın elinden tutuyordu. Ablam gözlerini aralayıp Miraç ile göz göze geldiği anda Miraç, ablama sımsıkı sarılmıştı. Bu aşk, cidden gözlerimi dolduruyordu. Birbirlerine bu kadar sevgi göstermeleri ve bu sevginin dışardan dahi görünüyor olması çok hoş bir durumdu.
"İyi misin?" diye fısıltıyla oluşan sorularını duymuştum Miraç'ın. "Neredeydin? Neden biz seni bulamadık?"
"İyiyim." diyerek tek bir kelime ile kendini ifade etmişti. Gözleri beni buldu o esnada. Hafif tebessüm ettiğimde; "Sen..." diye başlamıştı cümlesine. Miraç, ablamdan ayrılıp geri çekildiğinde herkesin bana olan bakışlarını farketmiştim. "Beni kurtardın." diye devam etti dolu gözlerle. Evet, babamın bu cani hareketinden ablamı kurtarmayı başarabilmiştim. Son anda tekrar hayata geri döndürmüştüm. Ablamın bu hali bir nebze de olsa içimi acıtmıştı. Zar zor yutkunarak hafif başımı salladığımda;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM MELEĞİ
Teen FictionYağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava almaktı. Öylece yürüyordu taa ki karşısından gelen eli silahlı adamları görene kadar... Kayra karşısındakilerin ona doğru koştuğunu fatketmesiy...