Geçen sefer geldiğimde ben bu detayı fark etmemiştim. Detayı fark emeyi bırak, böyle bir yer olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. Gizli bir odanın kütüphanede ne işi olabilirdi ki? Miraç da söylememişti üstelik. Arşivlerle dolu koskoca oda. Burada ne yapıyordu ki? Ya da ne saklıyordu mu demeliydim?
Oğuz beni buraya kapatır kapatmaz direkt olarak çantamdan telefonumu çıkarıp polisi aramıştım. Üvey kardeşimin elinde silah olduğunu ve şu an beni öldürmek için burada olduğunu söyleyip, adresi de verip kapatmıştım. Şimdi arşivlerle dolu bu odada bir iki dosya bakmamın sakıncası olmazdı herhalde.
Sağ tarafımdaki raflara yönelmiştim. Elimdeki çantamı olduğum yere bırakarak raftan bir dosya alıp açtım. İçindeki kağıtlara göz gezdirirken şirketlerin giderlerinin olduğu bu dosyayı kapatıp geri koydum. Rafın önünde birkaç adım daha atarak rastgele bir dosya daha alıp içeriğine bakıyordum. Bu dosyada da şirketin yemekleri ile ilgili planlar tablosu mevcuttu. Her şey iyi hoş da, bu dosyalar neden gizli bir odada? Başka bir şey olmalı...
Elimdeki dosyayı da yerine koyduktan sonra tekrar etrafıma bakınmıştım. Yuvarlak masanın arkasındaki raflara yönelip bir dosyayı elime aldım ve açtım. Gördüklerim karşısında oluşan şaşkınlıkla dosyayı kapatmam bir olmuştu. O da neydi öyle? Şaşkınlığım yerini korkuya bırakmaya başlamıştı. Olabildiğince sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldım ve tüm cesaretimle dosyayı tekrar açmıştım. Dosyayı açar açmaz beni bir fotoğraf karşılamıştı. İki kaşının ortasından vurulan bir adamın fotoğrafı mevcuttu. Yüzündeki kanlar adamın yüzünün tanınmasını güçleştiriyordu. Dosyayı önümde bulunan masaya koyarak fotoğrafı kaldırdım. Vurulan adamın adresi, yaşı, ne işi yaptığı yazıyordu. Sayfayı çevirip neler olduğuna bakmaya devam ettim. Ardındaki sayfada bir tür adli sicil kaydı gibi bir kağıt duruyordu. Hakkındaki suçlamalar; kadına taciz, kadına tecavüz, kadına şiddet... Bunun gibi devam ediyordu fakat aldığı ceza ise adli kontrol şartıyla serbest kalmasıydı ve bu adam şu an ölüydü. Dosyayı açık bırakarak masanın bir köşesine doğru hafif ittirdim. Başka bir dosya daha alıp ne olduğuna bakmıştım. Yine ölü bir adamın fotoğrafı vardı. Muhtemelen boynu kırılmış olmalıydı. Hakkındaki bilgileri geçip sayfayı hızla çevirdiğimde hakkındaki suçlamalara bakıyordum. Çocuk taciri, çocuk kaçırma... Ve bu adam da ölü. Üstelik bunlar Miraç'ın gizli odasında bulunuyor. Bu dosyayı da masanın diğer köşesine ittirerek tekrar bir dosya aldım...
Miraç'ın anlatımıyla;
10 dakika öncesinden...Karavana doğru ağır adımlarla ilerlerken içeriden gelen bir ses olduğum yerde durmamı sağlamıştı. Bu Emir'in sesiydi.
"Zaten yakınındayım." sözlerini duymamla elimi belime atıp silahımı elime almıştım. Hızlı ve sessiz adımlarla eve geri dönüp sırtımı duvara yaslamış, göz ucuyla bahçeden içeriye bakıyordum. Emir'in bir elinde silah diğer elinde yürümesine yardımcı olacak değneğiyle yavaş adımlarla salona giriyordu. Bunun burada ne işi vardı? Burayı nasıl bulmuştu? Ve yediği o kadar kurşuna rağmen nasıl hayatta kalmıştı?
Emir salonda kimseyi göremeyince arkasını dönüp salondan çıkmak üzereydi ki hızla boydan boya camla kaplı salonun önünden geçip sırtımı tekrar duvara yaslamamla hemen arkamdan bir sesin gelmesi bir olmuştu. Silahımı duvarın yanında bulunan kişinin kafasına dayamıştım. Oğuz silahı ile birlikte ellerini havaya kaldırırken Oğuz'un ensesinden tutup hızla yanıma çektiğimde benim olduğumu görünce rahatlamıştı.
"Kayra nerede?" diye sordum evin içerisine göz ucuyla bakarken.
"Odada."
"Hangi odada Oğuz? Tek tek mi sorayım!" demiştim öfkeyle. Emir'in mutfağa girdiğini görünce Oğuz'a 'sus' anlamında işaret verdim. Oğuz kulağıma hafif eğilerek;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM MELEĞİ
Teen FictionYağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava almaktı. Öylece yürüyordu taa ki karşısından gelen eli silahlı adamları görene kadar... Kayra karşısındakilerin ona doğru koştuğunu fatketmesiy...