"Miraç?" demişti Kayra. Oldukça şaşırdığı her halinden belliydi. "Sen ne arıyorsun burada?"
"Baş sağlığı için geldim." dediğimde yüzündeki o tebessümü görmüştüm. Bir gülüşün bir insana bu kadar yakıştığını uzun zaman sonra ilk defa görmüştüm. Bu kadar içten ve bu kadar samimi... Dünya ile olan bağlantım kesilmiş gibi hissediyordum. Gözlerimi ondan bir türlü alamıyordum. Sanki o tebessümünü ezberlemek istiyor gibiydim. Tebessüm ederken gözlerinin kısılmasını, yüzündeki her mimimi en ince ayrıntısına kadar aklımda tutmak istiyordum. Sanki bir daha hiç göremeyecekmişim gibi hissettiren bu duygu beni içten içe yiyip bitirmeye başlamıştı bile. Pekâlâ. Şimdilik gördüğümü farkettirmesem iyi olacak.
"Akif!" demişti gözlerini devirerek. Bir anda sinirlenmişti. Farkettirmeden etrafa bakındım. Akif ağır adımlarla Kayra'ya doğru gelirken beni farketmişti.
"Bu sefer beni Kayra Hanım mı öldürür yoksa Miraç Bey mi? Ben oyumu Kayra Hanım'dan yana kullanıyorum." demişti kendi kendine söylenerek. Adımlarını hızlandırıp yanımıza geldiğinde; "Miraç Bey? Bu ne hoş bir sürpriz böyle?" demişti. Kayra sinirle Akif'e döndüğünde Akif kendini açıklama moduna sokarak; "Galiba bu sefer benim suçum." demişti surat ifadesini düşürüp üzgün bir şekilde konuşarak.
........
Gözlerim gözlerine değdi.
Ve işte o gün başladım yaşamaya.........
Kayra'nın anlatımıyla;
Miraç'ın burada olması beni her ne kadar mutlu etse de bir yandan da tedirgin etmişti. Zaten tehlike her an peşimdeydi. Bu sefer Miraç da hedef haline gelebilirdi. Çalan telefonumla birlikte kendime gelmiştim. Cebimden telefonu çıkararak arayanın kim olduğuna baktım.
"Efendim?"
"Nasıldı? Cenaze törenim güzel oldu mu?" dediğinde sıkıntıyla tuttuğum nefesimi vermiştim. Miraç ve Akif'in yanından bir iki adım uzaklaştım. Biraz sesimi kısarak;
"Ilgın dalga mı geçiyorsun?"
"Hayır, sadece merak ettim." dediği anda bir şeylerin kırılma sesini duymuştum. "Lanet olsun!" demişti sinirle.
"Neler oluyor?"
"Miraç'ı arayıp sorabilir misin?" dediğinde sıkıntıyla tuttuğu nefesini verdi.
"Neyi?" demiştim merakla.
"Salonundaki sehpanın üstünde duran vazoya ne kadar mâl ettiğini sorman lazım." Sinirle nefesimi aldım ve sakince konuşmaya çalışarak;
"Miraç'ın evindeki her şey gördüğüm kadarıyla antikaydı ve senin ona paran yeteceğini hiç sanmıyorum."
"Kredi çekerdim?" Tamam Kayra, sakin ol. Kendini ciddi anlamda öldürtmeye meyilli gibiydi şu an. Telefonu suratına kapatıp Miraç'a doğru ilerleyerek;
"Şey... " dediğimde Miraç kaşlarını çatarak ne diyeceğime odaklanmıştı. "Resont Hotel'in yanında bulunan çiftlik evinin salonunda duran vazonun fiyatı ne kadar?" diye sorduğumda öylece kalakalmıştı. Haklı tabi.
"Vazo antikadır. Fiyatını ben değil de müzeciler daha iyi bilir. Sorun nedir?"
"Igın... O çiftlik evinde."
.........
Yaşarken ölen insanlar vardı etrafımda.
Bedenen cenazelerine gitmedim lakin ruhen bedenlerinde de değillerdi...........
Ilgın'ın Ölmesine Bir Saat Kala:
Eylül, Mira, Ilgın, Alp ve Beyza ile birlikte ağacın altında otururken çalan telefonumla kendime gelerek arayanın kim olduğuna baktım. Arayan Akif idi. Telefonu açıp hoparlöre verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM MELEĞİ
Novela JuvenilYağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava almaktı. Öylece yürüyordu taa ki karşısından gelen eli silahlı adamları görene kadar... Kayra karşısındakilerin ona doğru koştuğunu fatketmesiy...