"Ne zamandır uyanıksın?" diye sordum sağıma soluma bakınırken. Göz gözü görmeyecek derecede karanlıktı. Burnuma gelen rutubet kokusu da midemi bulandırmıştı. Bir yandan da açlığın vermiş olduğu hissiyat başımı döndürüyordu.
"En fazla yarım saattir." dediğinde bir ses işitmiştim. Bir tür kapı açılma sesiydi. Oldukça cızırtılı bir şekilde açılan kapıdan içeri giren ışık, gözlerimin kamaşmasına neden oluyordu.
"Uyanmışsınız!" demişti içeri giren kişi. Bu kırık Türkçe ve bu ses, sabah Miraç'ın ofisine giren Jace'in sesi ile birebir aynısıydı. Bize daha da yaklaştığında yanında sabahki korumalarını da görmüştüm. Daha da yakınımıza geldiğinde Jace'i görebilmiştim. Sabahki giyimini değiştirmemişti. Tam Emir'in önüne gelip; "Ne dersin? Halledelim mi artık?" diye sorduğunda Emir Jace olduğunu görmüş olsa gerek;
"İkna olman için daha kaç kere hayır demem gerekiyor benim!" diyip sinirli bir şekilde bağırmıştı. Jace kahkaha atarak tam aramıza geldiğinde kafamı ona çevirmiştim.
"İkinizden biri ya benimle anlaşma yapacak ya da..." diyip sustu. Öylece ikimize bakarken konuşmasına devam etti; "Boşluğu siz doldurun." demişti. Emir dikkati üstüne çekmek istercesine boğazını temizleyerek;
"Merak ediyorum da... Bu olanların arkamda duran kişiyle alakası ne?" diye sormuştu beni kastederek. Evet, doğru bir noktaya parmak basmıştı Emir. Benimle ne alakası vardı bu aralarındaki sorunların?
"Kayra Hanım Miraç'ın kıymetlisi oluyor. İki şirketten biriyle anlaşmam gerekiyordu. Kime kısmetse artık." diyip arkasını dönüp gideceği esnada aklıma gelen ani bir fikirle konuştum;
"Ben acıktım." dememle Jace olduğu yerde kalakalmıştı. Emir kafasını hafif geriye çevirerek benim duyabileceğim bir şekilde;
"Burada ölmek üzeresin. Düşündüğün şey yemek mi?" demişti. Bu sefer Jace'in dikkatini ben çekmiştim. Jace bana döndüğünde kaşlarını çatmış öylece bakıyordu. Bana doğru adımlarını atarken şaşkınlığını da gizleyemiyordu. "Anlaşmaya varacağın insanın açlıktan ölmesini istemezsin değil mi?" diyip tek kaşımı kaldırdım. Bir nevi manipüle eder gibi sormuştum bu soruyu. Beni onaylamasını istemiştim. Yanındaki korumaya başıyla beni gösterip arkasını döndü ve depodan çıktı. Korumaları da arkasından çıkıp kapıyı kapatmışlardı. "Üvey kardeş olduğumuzu bilmiyorlar değil mi?" diye sordum merakımı gidermek için.
"Hayır ama öldürmek istediğim kişi tam arkamda duruyor bir de benim halime bak. Elim, kolum, ayağım bağlı!" diyerek bağırmıştı. Zar zor yutkunarak gözlerimi kırpıştırmıştım. Bu durumda bile beni öldürmek mi istiyordu yani?
"Neden bu kadar hırsın, öfken var bana karşı?" diye sordum sesimin cılız olduğuna aldırmadan.
"Başlı başına benim için bir sorunsun."
"Seni tanımıyordum bile. Sana engel değilim. Beni vurmanı, öldürmeni, veya artadan kaldırmak isteyişine anlam veremiyorum. Babam denilen adamın neyi varsa senin olsun, ben hiçbir şey istemiyorum!" demiştim sinirle. Cevap dahi vermemişti.
.....
Miraç'ın anlatımıyla;
Kayra'nın şirketten çıktığı an:
Akif'i yanıma çağırmıştım. Kapıdan içeri girdiği anda oturduğum yerden kalkarak masanın üzerinde duran küçük not kağıdımı da aldığım gibi masamın yanından geçtim ve Akif'in eline tutuşturmuştum.
"Yazılım sistemlerini güncellemeleri gerekiyor. Yazılımcılara bu notu iletirsin. Benim randevum var." diyip çıkacağım anda Akif arkamdan seslenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM MELEĞİ
Teen FictionYağmurdan kaçarken doluya tutulmak misaliydi O'nunki... Kayra'nın tek istediği sahil kenarında biraz hava almaktı. Öylece yürüyordu taa ki karşısından gelen eli silahlı adamları görene kadar... Kayra karşısındakilerin ona doğru koştuğunu fatketmesiy...