Diri Diri Gömmek!

234 16 11
                                    

Akif'in anlatımıyla;

Bir elimde kahve bardağı diğer elimde telefon, Mira'dan gelen mesajı cevaplıyordum. Liseli çılgın aşıklara dönmüştük. Her dakika mesajlaşıyorduk. Ne yalan söyleyeyim bu durum keyif verici bir olaydı.

Miraç Bey'in evinin içinde öylece dolaşıyordum. Mesajları cevaplarken heyecandan içim kıpır kıpır oluyordu. Kahvemden bir yudum alıp bahçeye çıkmak için niyetlenmiştim ki Miraç Bey ile Kayra Hanım'ın yürüdüğünü gördüm. Miraç Bey'in şu sözleri gelmişti kulağıma;

"Benimle Ay'ın altında dansa var mısın?" O kadar aşk dolu kurmuştu ki bu cümleyi. Adeta tatlı bir tebessüm oluşturmuştu yüzümde. Kayra Hanım gülümseyerek;

"Seninle ölüme bile varım." demişti. Film izliyormuşum gibi onları izlerken bir anda silkelenip kendime geldim. Ne diye milleti dikizliyordum ki? Elimdeki kahvemden bir yudum alıp eve geri girdim. Koridorda ilerlerken konuşma sesleri işitmiştim. Bu Oğuz'un sesiydi. Telefonla konuşuyor olmalıydı. Zira evde dördümüzden başka kimse de yoktu zaten. İstemsizce konuşulanlara kulak kabartmaya başlamıştım. Attığım adımlarım olabildiğince yavaş ve sessizdi.

"Sana getireceğim." demesiyle kaşlarım çatılmıştı. Neyi, kime götürecekti? Odanın kapısının önüne gelip kapıya doğru hafif eğilmiştim. Oğuz'un bu sessiz konuşmaları daha da dikkatimi çekmişti. "Siz beni sürekli ararsanız ben işimi yapamam!" diye devam etti öfkeyle ama bir o kadar da sessiz olmaya çalışıyordu. "Bu iş bitecek. Parayı hesabıma aktarırsınız!" dediğinde ayak sesleri duymamla gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Oğuz odadan çıkmak üzereydi. Ayak seslerimin çıkmaması için parmak ucumun üzerinde yürüyordum. Hızlı hızlı adımlarımı atarken bir yandan gerilmiş bir yandan da yüzüm yakalanma hissini düşününce buruşmuştu. Oğuz'un kapısının açılmasıyla benim salona girmem bir olmuştu. Hızla koltuğa oturup ayaklarımı da sehpanın üzerine atarken bir yandan kahvemi yudumluyor bir yandan da telefonu kurcalıyordum. Oğuz salona girip benim rahat halimi görmesiyle gözlerini devirmişti.

"Bu sefer hangi hareketim gözüne battı?" diye sordum sırıtırken. Kendine, sehpanın üzerinden bir bardak su doldurup suyunu içeceği esnada;

"Patronunun evinde ev sahibi gibi oturman canımı sıkıyor." dediğinde sırıtmam kahkahaya dönmüştü. Suyunu içip bana anlamamış gözlerle bakarken;

"Misafirsin fakat istediğin odalara girip çıkıyorsun. Bu da benim canımı sıkıyor ama ben bir şey demiyorum." dediğimde sinirle nefesini vermişti. Öfkesine hakim olamayarak tam önüme gelip, ayağımı koyduğum sehpayı ittirmesiyle ayaklarım yere basmıştı.

"Bana bak Akif Akgün!" dediğinde sakince hafif bir sırıtşla oturduğum yerden kalktım;

"Sana bakıyorum zaten Oğuz Çakmak!" dediğimde Miraç Bey ve Kayra Hanım bahçeden salona girmişti. Ortadaki gerginliği farkeden Miraç Bey;

"Baylar, burası benim evim!" diyerek ikimizi de sertçe uyarmıştı. Oğuz gözlerini benden çektiğinde yerdeki sehpayı kaldırıp düzeltmiştim. "Doğan, aracı getirmek üzere. Hazırlanın!"

"Ben lavaboya gireyim. Siz gidin, ben yetişirim size." demişti Oğuz. Gözlerimi kısmış Oğuz'a bakıyordum arkasından. Salondan çıkıp lavaboya yöneldiği esnada salonun girişinde duran sehpanın üzerine telefonunu bıraktığını görmüştüm.

"Akif, neler oluyor?" Elimle 'bir dakika' işareti yaparak hızla telefonun yanına gidip telefonunu elime aldım. "Akif!" demişti Miraç Bey sinirle ama ben o esnada sağa sola bakınıyordum. Telefonunu bir yere koymalıydım, biraz geç bulabileceği bir yer olmalıydı. Az önce koltuğun önünde durduğunu hesaba katarsak koltuğun altına kaçması muhtemel olabilirdi. Oturduğum koltuğun yanına gidip yere eğildim ve telefonu koltuğun altına doğru hafifçe ittirdiğimde biri ensemden tutmuştu. Acıyla yüzüm buruşurken beni yerden kaldırarak; "Çoluk çocuk işleriyle mi uğraşıyorsun Akif?" diye sinirle sormuştu. Ensemi bıraktığında Kayra Hanım devreye girerek;

YAŞAM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin