IO-47

177 6 0
                                    

Fırat’sız bir güne daha gözlerimi açmak… Onunla görüşmeyeli yıllar olmuş sanki. Hergün defalarca konuştuğum, mesajlaştığım, sık sık görüştüğüm kişiydi. Şimdiyse haftalardır yok. Onu görmeden geçen bir günde bile eksikliğini hissederken, şimdi haftalardır yok ve ben fazla boş hissediyorum. O kadar yalnız hissediyorum ki, Emre ve Duygu da olmasa hepten kaybolurdum herhalde. Onlara çok şey borçluyum. Ancak o kadar iyi bir arkadaşım ki onlar aramadan veya buluşalım demeden ben hiçbir şey yapmıyorum.

Bunu fark etmemle telefonumu elime alıp Duygu’yu aramam bir oldu. İkinci çalışta açtı telefonu.

“Merhaba Duru. Hasretime dayanamadın mı?” diye sordu her zamanki neşeli sesiyle.

“Merhaba Duygu. Biraz öyle oldu. Nasılsın?”

“İyiyim canım, bizim huysuz Emre’yle uğraşıyorum.” dedi kıkırdayarak. Ben de güldüm.

“Yine niye uğraştırıyor seni?”

“Huysuzluğu üzerinde bugün. Planımızdan bahsetmedik diye surat yapıyor bence.”

“Affettirelim kendimizi o zaman.” dedim ben de.

“Nasıl olacak o, var mı bir fikrin?”

“Olmaz mı? Ben şimdi hazırlanıp oraya geliyorum. Üçümüz birlikte öğlen yemeğine çıkarız. O dayanamaz zaten bize.”

“Güzel plan. Ama bir şey söylemeyelim, sürpriz olsun. Sen gelince tutar kolundan götürürüz.”

“Anlaştık. Yalnız birkaç gün çok yoğun olacağını söylemişti. Sorun olmasın?”

“Ne ara söyledi? Yok sorun olmaz. Öğlen birkaç saat boşluğu var. Normalde hiçbir güç onu şirketten çıkaramaz onu ama, sen ikna edersin onu.”

“Hadi ben hazırlanmaya başlayayım o zaman. Görüşürüz canım.”

Telefonu kapatıp hazırlanmaya başladım. Fazla oyalanmadan çıkıp, şirketin yolunu tuttum. Arkadaşlarım için bir şeyler yapmayalı ne kadar uzun zaman olmuştu. Şimdi, onların sevineceği düşüncesi bile beni heyecanlandırıyordu.

Duygu beni şirketin önünde karşıladı. Birlikte Emre’nin odasına doğru çıkarken kısaca sohbet ettik. O da her zamankinden daha neşeli görünüyordu. Sanırım Emre haklıydı; burada gerçekten fazla yalnızdı ve yaptığımız ufacık bir sohbet bile onu mutlu ediyordu.

Emre’nin odasının önüne geldiğimizde kapıya vurdum. Beklediğimiz “Gel.” Cevabı o kadar sert ve otoriterdi ki, kapıdan kafamı uzattığımda dosyalardan başını kaldırmayan Emre’yi görünce onunla uğraşmadan edemedim.

“Emre’ye bakmıştım ama, bir ikizi olduğunu bilmiyordum doğrusu.” dedim gülerek. Emre sesimi duyar duymaz kafasını kaldırıp şaşırmış bir yüz ifadesiyle bana baktı.

“Duru? Nereden çıktın sen?”

“Seni kaçırmaya geldik, istersen geri gideyim?”

“Saçmalama, şaşırdım sadece. Hoş geldin.”

“Git desen de gitmeyecektim zaten. Hiç boşuna oturma, gidiyoruz.”

“Nereye?”

“Kaçırıyoruz seni Emre, hadi.”

“Kaçırıyoruz derken, siz kim?”

“Benim tabi ki Emre, bensiz olur mu hiç.” diye odaya geldi Duygu.

“Tabi yaa. Sizi tanıştırmakla kötü mü ettim acaba?” dedi gülerek. Hep birlikte şirketten çıkıp restoranta gittik. İkisiyle birlikte vakit geçirmek çok keyifliydi. O kadar çok güldük ki, artık gözümüzden yaş gelmişti. Kısa bir süre için lavaboya gidip döndüğümde ikisi de bıraktığım gibi gülmeye devam ediyorlardı.

Intikam OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin