IO-9

577 25 15
                                    

Bütün haftam böyle sıradan geçti. Okula gidip geldim, arta kalan zamanlarda da ya arkadaşlarımlaydım ya da evde tek başıma kafa dinledim. Yalnızlığımı sevmiştim. Bu arada Yağız beni aramaya ve mesaj atmaya devam etti ben de cevap vermemeye...

Bugün diğer günlerden farklı olarak fenerin maçı var. Kulağa mükemmel geliyor değil mi? Akşam Saraçoğlu'nda olacağım; ayrı kaldığımda kalbim yerinden sökülüp atılırmışcasına acı veren yerde. Bu aşkın tarifi yok.

Fenerbahçe hep benim vazgeçilmez aşkım oldu, sonsuz aşkım. Ben onunla güldüm onunla ağladım. Bir sevgilinin sevgisinden ve sadakatinden daha gerçek ve güçlü... Ben, hiç ağlayamayan ben, Fenerbahçeyle ağladım;

Benfica maçında Gökhan Gönül'ün bayılmasıyla,

Emre Belözoğlu'nun Zokara'dan yediği tekneyle,

Cristian Baroni'nin kaçırdığı penaltıdan sonraki gözyaşlarıyla,

3 Temmuz süreciyle,

Yapılan haksızlıklarla elimizden alınan şampiyonluklarla...

Daha pek çok şey sayabilirim. Heyy kızlar da futbolu sevebilir. Ve ben futbola aşığım. Bugün fenerin maçı var ve içim içime sığmıyor. Bu mutluluğun tarifi yok.

Çalan telefonumu elime aldım.  Arayan yine Yağız'dı. Vazgeçmek nedir gerçekten bilmiyorlar. Bu sefer açtım telefonu.

"Efendim Yağız? " dedim bıkkın bir sesle. Telefonu açmamı beklemediği belliydi. Sesimi duyunca afalladı.

"Duru... Ben... Sesini o kadar özlemişim ki... Teşekkür ederim... Telefonu açtığın için..." dedi kekeleyerek.

"Ne istiyorsun Yağız?" diye sordum. Konuşmayı uzatmak  istemiyordum.

"Konuşmak. Sadece son bir kez konuşmak istiyorum. Lütfen buluşalım. " dedi yalvarırcasına.

"Bugün fenerin maçı var ve ben başka bir şeyle uğraşmak istemiyorum. Bunu düşüneceğim. " dedim.

"Tamam tamam.  Sen telefonu açtın ya, o güzel sesini duydum ya o da bir şey. Düşün tabi düşün. Ben fazla ısrarcı olmak istemiyorum ama lütfen sana kendimi anlatmam için izin ver." dedi heyecanla.

"Düşüneceğim dedim. Seni ararım. " dedim ve cevap vermesini bile beklemeden kapattım.

Artık hazırlanmam lazımdı. Saks mavisi pantolonumu giyindim. Üzerime Efsane Çubuklumu da geçirdim. Hazırdım. Hava soğuk değildi. Yine de Fenerbahçeli montumu üzerime geçirip evden çıktım. Maç 8 de başlıyordu ama en geç 6 da stadda olmak istiyordum; seramonileri kaçırmayı hiç istemiyorum.

Içi Fenerbahçelilerle dolu metrobüsteki yerimi aldım ve Fırat'ı aradım.

"Nerdesin çıktın mı işten?" diye sordum.

"Hayır güzellik henüz değil. Sen nerdesin? " diye sordu.

"Metrobüsteyim stada gidiyorum.  Geç kalma sakın. " dedim neşeli sesimle.

"Merak etme güzellik maç günü kimse beni burda tutamaz. Birazdan çıkarım ben de." dedi. Güldüm.

"Stadda görüşürüz." diyip kapattım.

Stada tam vaktinde girmiştim. Seramoniler daha başlamamıştı ve oyuncular ısınmak için sahaya çıkmaya başlıyorlardı. Yaptığım güzel zamanlamaya kocaman gülümseyerek yerime geçtim. Ben kendimden geçmiş bir şekilde takımın ısınmasını izlerken bir el omzuma dokundu. Takımı izlerken, gözlerimin çizgi filmlerdeki gibi kalp şeklini aldığına emindim. Omzuma dokunan kişiye döndüm. Tabi ki Fırat'tı.

"Yetiştin!" dedim mutluluktan resmen cıvıldamıştım. Bu halime o da güldü.

"Tabi ki yetiştim prenses." dedi. Bir an duraksayıp devam etti.

"Birgün sevgililerinden birine de böyle baktığını görebilecek miyiz?" dedi şakayla.

"Eğer böyle bakacağım birini bulursam evlenirim yakışıklı. " dedim gülerek.

"Umarım o günleri görmeden ölmem. " dedi. Ikimiz de güldük ve sahaya odaklandık. 

Maç mükemmeldi. Bütün maç boyunca hiç susmadığım için boğazım feci ağlıyordu. Kendi sesimden başım zonkluyordu ve sesim kısılmak üzere olduğunu her an belli ediyordu. Maçı 3-0 kazandık. Bu yüzden keyfim yerindeydi. Fırat'la birlikte arabasına yöneldik.

"Vay canına mükemmeldi! Deplasmanlardan nefret ediyorum. Staddaki atmosferi öyle özlüyorum ki..." dedim. Güldü. Maçtaki pozisyonlar hakkında tartıştık. Bir an sessizlik oldu. Sessizliği Fırat bozdu.

"Yalnız mısın hala?" diye sordu. Anlamayan gözlerle ona baktım.

"Hala sevgilin yok mu?" diye devam etti.

"Hayır hala yok. Kimseyi istemediğimi söylemiştim." dedim.  Bir an ne diyeceğini şaşırmış gibi sustu. Sonra da;

" Demiştin Duru. Ama hayranlarından birinin seni ikna edeceğini sanıyordum." dedi. Soran gözlerle bana baktı. Yüzü biraz... Gergindi.

"Ilgimi çekmiyorlar.  Eğer biriyle çıkmak istemezsem kimseyi görmem biliyorsun. " dedim. Biliyordu. Bir sessizlik oldu. Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı, sonra vazgeçip sustu. Göz ucuyla bana bakıp hemen geri yola çevirdi gözlerini.

Neler oluyor? Fırat'ı ilk defa bu kadar gergin görüyorum. Neden susuyor? Benimleyken hiç bakmazdı böyle söylesem mi söylemesem mi diye. Söylemek istediğini direkt söylerdi.

Arabadaki kısa süreli sessizlik havayı iyice germişti. Sessizliği bozmak için aklıma ilk geleni söyledim.

"Yağız hala beni aramaya ve mesaj atmaya devam ediyor." dedim. Tepkisini ölçme isteğiyle yüzüne baktım; daha çok gerilmişti.

"Ne diyor?" diye sordu.

"Aslında telefonlarını açmadım. Mesajlarına da dönmedim..." durdum. Yüzüne baktım. Gerginliği biraz azalmış gibiydi. "Bugüne kadar." dedim. Soran gözlerle bana baktı. "Bugün dayanamadım ve açtım. " dedim. "Ne dedi?" diye sordu. Tekrar gerilmişti.

"Benimle son kez buluşmak istediğini söyledi. Onu son kez dinlemeliymişim. " Bir şey demesini bekledim.

"Sen ne dedin? Buluşacak mısın?" diye sordu vereceğim cevaptan korkar gibi bir hali vardı.

"Düşüneceğimi söyledim. Bir yandan onu görmek istemiyorum, bir yandan da onunla buluşup kararlı olduğumu ve artık bittiğini yüzüne söylemek istiyorum; belki o zaman anlar." bir an duraksayıp devam ettim.

" Sen ne dersin? Onunla buluşmalı mıyım? Senin düşüncelerin benim için çok önemli lütfen gerçek fikrini söyle." dedim. Son iki cümlemle yüzü biraz da olsa yumuşamıştı. Önce cevap vermedi. Kafasında bu soruyu evirip çevirdi. Kendiyle savaşır gibi bir hali vardı. Sonra bana dönüp;

" Bence de onunla buluşup onu artık istemediğini ona anlatmalısın. "dedi. "istemediğin" kısmını vurgulayarak.

"Peki, madem öyle diyorsun onunla buluşacağım. " dedim. Hiçbir şey söylemedi.

Fırat'a neler oluyor? Aranızda anlayan biri varsa bana da açıklayabilir mi lütfen?

Bir bölüm daha bitti. Hiç yorum yapmıyorsunuz. Gitişattan memnun olup olmadığınızı bilmiyorum. Sizce Duru ne yapmalı?  Yağız'la barışmalı mı? Duru ve Fırat aşkı mı başlamalı? Yoksa yeni bir aşka yelken mi açmalı?  Fırat neden böyle davranıyor? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Tamam tamam susuyorum. Sonraki bölüme kadar kendinize cici bakın şekerlerim. :)

Intikam OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin