50- "Ölü Umutların Yara izleri"

5.3K 188 97
                                    

Merhabaaa! Okumaya başlamadan önce 49. bölüm sonunu bir koşu okuyup gelin bebeklerim. Küçük aramız biraz uzadı, (bunun için ayrıca özrümü dileyeceğim ama şimdi bunun sırası değil) kaldığımız yeri hatırlamanıza yardımcı olsun :')

 Küçük aramız biraz uzadı, (bunun için ayrıca özrümü dileyeceğim ama şimdi bunun sırası değil) kaldığımız yeri hatırlamanıza yardımcı olsun :')

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

50. Bölüm
Ölü Umutların Yara İzleri

Gözlerimi açamasam da karanlığı hissediyordum. Bir hastane odasındaydım; makinelerin etrafa yaydığı ritmik sesler beni bu kanaate itiyordu. Bazı sesler duyuyordum, yalnız değildim; birileri daha vardı fakat konuşulanlar çınlamalı bir uğultudan ibaretti.

Yutkundum; boğazımdan geçen sesi işittim, bu ses ağır bir darbeymiş gibi beni rahatsız ettiğinde kapalı gözlerimi kısıp başımı öbür yana kaçırdım. Zihnimdeki ışıksız odada kaybolmuş gibiydim. Onlarca ses duyuyordum, onlarca renk görüyordum ama her şey en sonunda sessizleşiyor, kararıyor ve beni içinde tutsak ediyordu.

Vücudum üst üste gelen bunca eziyete daha fazla direnememiş ve beni hissiz bir uykuya mahkum etmişti; biliyordum. Kim bilir kaç saat geçmişti. Sırtım yumuşak sayılmayan hastane yatağında dinlenmekten ziyade daha da yoruluyor gibiydi. Huzursuzca kıpırdandım, gözlerim hâlâ kapalıydı fakat açık olsaydı bile hiçbir şey göremeyeceğimi; her yerin karanlık olduğunu biliyordum. Sadece gitmek istiyordum. En çok da kendimden.

Etrafımdaki uğultu beni hiçe saymaya devam ederken kendimle yalnız kaldığım her an kötülüklerimle, felaketlerimle yüzleştim.

Yanlış kararlar ve adımlar pişmanlıkları; acılar kötülükleri ve hüsranı doğurmuştu.

Zihnimde binlerce kez geri sarıyordum zamanı. Her gün, her an, her saniye şehre adım attığım o güne dönüyor; her ne olursa olsun, her neyle tehdit edilirsem edileyim o teklifi kabul etmemeyi seçiyordum. Elime asla silah almamaya, o silahı birine hiç doğrultmamaya karar kılıyordum fakat Savaş'ın da dediği gibi bu cümlelerin hepsinin başına gelen tek bir şey vardı; "keşke zamanı geriye alabilseydim..."

Zaman.

Zaman akıp gidiyordu ve Savaş'ın son bakışı gözlerimin önünden bir an bile gitmiyordu.

Kendimi o kadar suçlu buluyordum ki; bu suçluluk hissi beni öyle bir boğuyordu ki o sancılı sabahın üstünden geçen her saatte ıstırabım daha da büyüyor, beni dipsiz bir kara deliğin içine çekiyordu.

İçimde bir kasırga vardı, sönmüş bir yangından kalan külleri oradan oraya savuruyordu. Düşüncelerim karmakarışıktı, aklım neyin doğru neyin yanlış olduğunu bir türlü kavrayamıyordu.

"Şimdiye kadar uyanmış olması gerekirdi." dedi endişeli bir ses. Bütün seslerin arasında bu ses tüm netliğiyle duyuldu ancak gözlerimi açmadım. Aynadaki yüze bakacak yüzüm nasıl yoksa, kimsenin yüzüne bakacak yüzüm de öyle yoktu.

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin