6 | Hayal Kırıklığı |

1.4K 91 20
                                    

17 YIL SONRA

Hargreeves ailesi babalarının ani ölümü yüzünden bir anda toplanmışlardı. Herkes salonda oturmuş sessizce düşünürken salondaki üç kişinin eksikliği hissediliyordu.

5 Numara; Five Babasına baş kaldırması sonucu kayıptı. Kimse onun nerde olduğunu bilmiyordu.

7 Numara; Vanya kardeşi Regina'nın ortadan kaybolduğu günden beri içine kapanmıştı ve babasının ölümüne dahi gelmemişti.

8 Numara; Regina Five'ı durdurmaya çalışırken arkasından gittiğinde bir daha dönmemişti. Herkes'in aklından dönmemesinin nedeni olarak üç ihtimal geçiyordu. İlk ihtimal Five ile gitmiş olmasıydı. -Ki bu düşünce içlerinin rahatlamasına yol açıyordu- Ve bu onunla birlikte demekti.

İkinci ihtimal Five ile gitmemiş olmasıydı. Bu düşüncelerine göre Regina Five'ı kaçırınca birisi onu kaçırmış olmalıydı.

Üçüncü ve düşünmeyi istemedikleri ihtimal ise iki ihtimalin de olmuş olmamasıydı.

Salondaki sessizliği Bir Numara bozdu. O sırada salonda hafif bir hareketlilik başladı.

Allison kardeşleriyle çekildiği çerçeveli resmi masanın üstüne bıraktı.

Diego şöminenin yanındaki masada bulunan Regina'nın gülerek kameraya baktığı resmine bakmayı kesmedi, açıkçası Luther'ın ne dediğini umursamıyordu.

Klaus sigarasından bir nefes daha aldı ve Luther'a odaklandı.

Ben ise Vanya'nın kitabını kitaplığa tekrar koydu, bu kitap onların sırlarını ifşa etmişti. Kitapta ailesinden güçleri yüzünden dışlandığını üstü kapalı ima eden Vanya, Five ve Regina'nın kayboluşunu da anlatmıştı. Kitabı koyduktan sonra Klaus'un yanına gelip oturdu.

"Annem nerede?"

Diego histerik şekilde güldü. Regina'nın resmine bakmaya devam ederken sert sesiyle konuştu.

"Şu an bunu mu merak ediyorsun? Yoksa Bir numara olmanın sorumluluğuyla bizi toplamaya mı çalışıyorsun?"

Luther ayağa kalktı. Diego haklıydı,o sadece kardeşlerini toplamaya çalışıyordu.

Ama başaramamış olduğu gerçeği yüzüne çarpıyordu.

Her kafasını döndüğünde ya Five'ın şöminenin üstünde asılı olan büyük tablosu, ya Vanya'nın kitabı, ya da evin her tarafında bulunan Regina'nın fotoğrafları görüyordu.

"Babamız öldü ve sen hâlâ benimle mi uğraşıyorsun?"

Sonra kendi kendine mırıldandı.

"Ne kadar tesadüf olduğuna inanmasam da..."

Diego durakladı, dediği şeyi anlamamıştı.

"Ne demek istiyorsun?"

"Ne dediğimi biliyorsun. Babam'ın hastalığı bile yokken bir anda ölmesi mantıklı mı?"

"Yani, Grace veya Pogo mu?"

Luther sakince nefes aldı.

"Bilmiyorum. Hiç fikrim yok."

Sonra kimseden ses çıkmadığını görünce tekrar konuştu.

"Kamera kayıtlarına baktım. En son Grace ile görüşmüş. Ona içeceğini vermiş."

''Ne demek istiyorsun? Onu annem mi öldürdü yani?" Luther buna cevap vermedi.

Ortamın kızışacağını anlayan Klaus konuyu dağıtmaya çalıştı.

the power in me, five hargreeves.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin