Bölüm 1

354 26 21
                                    

Bindik bi alamete...



''Üzgünüm.''

Karşımdakinin kim olduğuna bile bakmadan ağzımdan çıkan özürle bir adım geriledim. Elimdeki kese kağıdını daha sıkı tuttum. İçinden yükselen sıcak poğaça kokusu burnuma dolarken bir süre üzerimde gezinip küçük de olsa bir hasar arayan bakışlarım sonrasında karşımda, beni sakince bekleyen oğlana kaydı.

Sabah sabah asla üşenmeden balkonumu aşıp odama kadar ulaşan taze poğaça kokularına yenildiğim için kendime küçük bir küfür savurdum içimden. Küçük olanlarından ama. Çünkü kim olsa dayanamaz birkaç tanesini almak için sokağın hemen karşısındaki pastaneye koşardı diye düşünüyordum.

Ama yine de yapmamalıydım anlaşılan. En azından yan komşumla böyle karşılaşmazdım. Çünkü karşımda hiç acelesi yokmuş gibi öylece duran oğlan karşılaşmak istediğim biri değildi. En azından sabahın bu saatinde. Daha uykum bile tam olarak açılmamıştı oysa. Ki bilen bilirdi uykum açılmadan huysuz herifin teki olurdum. Ama nedense bugün sakin hissediyordum. Yeni uyanmış gibi değil de birazdan uyuyacakmışım gibi. Garip bir sakinlik vardı üzerimde.

O ise her zaman öyle görünürdü. Belki başka şeyler hissediyordu ama dışarıdan bir bakış atan herkes sakin biri olduğunu düşünürdü. Oğlanı tanıdığım falan yoktu ama ben öyle düşünüyordum mesela. Çünkü onu her zaman bir yerlerde görüyordum. Aynı bölümde okuyorduk, aynı apartmanda yaşıyorduk. Aksini istesem de bu, mümkün değil gibiydi. Bu yüzden incelemesem bile bakışlarım bir şekilde onu buluyordu. Yine aynı şey oldu. Ben mırıldandığım kısa özrün ardından yeniden ona baktım.

Koşudan dönüyor olmalıydı. Üzerinde siyah bir eşofman takımı, elinde boşalmış bir su matarasıyla karşımda neredeyse nefes nefeseydi çünkü. Terlemişti. Saçlarının bir tutamı anlına yapışmıştı hatta. Yine de kötü görünmüyordu. Evet. Oğlan görünüş bakımından şanslı doğanlardandı.

Bense tamamen yataktan kalktığım halimdeydim. Beyaz tişörtümün üstüne eskise de rahatlığından dolayı atmaya kıyamadığım mavi hırkamı geçirmiş, dışarıdaki havanın soğukluğuna aldırmayıp şortumu bile değiştirmemiştim. Saçım başım dağınıktı. Kollarımın arasında sıkıca tuttuğum kese kağıdını her an biri elimden kapıverecekmiş gibi göğsüme bastırmıştım. Spordan dönen oydu ama ben daha bir dağılmış daha bir yorgun görünüyordum. Emindim.

''Sorun değil.''

Kapının hemen önünde çarpışmıştık. Dışarıda kısacık zaman geçirmeme rağmen hemencecik üşüdüğümden bir an önce içeri girmek için acele etmiş diğer taraftan birinin geldiğini bile görmemiştim. Ama dediğim gibi çarpışmıştık. Ben ona çarpmıştım o ise bana. Bu yüzden oğlanın kendi suçunu hiçe sayıp benim özrümü affetmesi azıcık, çok azıcık sinirlerimi bozmuştu o anda. Ama karşı çıkmayacaktım. Dediğim gibi uykum açılmamıştı. Ve az önceki sakinliğim şimdi yerini küçük bir huysuzluğa bırakıyor gibiydi. Ama beynimin çalışan bir köşesi beni sessizce uyaracak kadar çalışıyordu. Dudaklarımı aralayacak olsam tartışacaktı. O ne yapardı bilmiyordum ama ben susmazdım.

Canımı azıcık sıkıyor desem de yapardım. Tartışmayı o katılsa da katılmasa da büyütürdüm. Bu yüzden ağzımı açmamaya niyetliydim. Tartışmak istemiyordum. Bunu onunla yapmak ise istediğim son şeydi.

''Oh Sehun.''

Az öncesine kadar canımı azıcık sıktığı konusunda içimden kendimi ikna etmeye çalıştığım oğlan beni hızlıca süzdü. Ellerimin arasında neredeyse sakladığım poğaçalarıma dikti bakışlarını. Ben ismimi neden bu kadar temkinli söylüyor diye düşünmeyi henüz bitirmemiştim ki devam etti.

Black DahliaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin