Aynı ev,aynı oda,aynı yatak

1K 42 9
                                    

Günlerim bir peri masalındaymışım gibi geçiyordu.Masallardaki 'sonsuza kadar mutlu yaşadılar' kısmı gerçek olmuş gibiydi.Derslerim çok iyi gidiyordu.Takıntılı hocalarıma,tatlış olan hocalarıma kısaca fakülteye alışmıştım.Yaklaşan vizeler beni korkutmaktansa heyecanlandırıyordu.Hemen mezun olmak mesleğimi icra etmek istiyordum.

Bora'nın dersleri başlamış yoğun bir temponun içine girmişti.Hem hastanedeki stajı hem de dersler onu yorsa da akşamları eve büyük bir gülümseme ile geliyordu.Evet doğru söyledim eve, evimize.Ondan ve herkesten kaçmak için çıktığım bu küçük ev ikimize ait olmuştu.Ailesiyle yaşadığı o kocaman evi bırakarak minik bir bavulla yanıma taşınmıştı.

Bana sormuş muydu? Tabi ki de hayır, bu taşınma süreci planlı bir süreç değildi.Zaman içerisinde yavaş yavaş aynı evi paylaşır olmuştuk.Pişman da değildim.Onunla aynı evde olmak harika bir şeydi.Hayallerimden bile güzeldi.Sevdiğin kişiyle aynı evde yaşamak.Çocukluk aşkınla aynı evde yaşamak ve yavaş yavaş en yakının haline gelmesi.Hayatım ilk defa mükemmeldi.

Telefonumdan gelen Bora'ya özgü bildirim sesiyle yerdimden kalkarak telefona koştum.Evet tam bir aptal aşıktım.

ME(Müstakbel eşim):Seni özledim

Okuduğum mesajla yüzümde büyük bir gülümseme oluştu.Bora Yılmaz romantik bir adama dönüşmüştü.Ve evet onu telefonuma müstakbel eşim diye kaydetmiştim.Tabi kısaltama halinde yazdığım için kendisi anlamayarak delirmişti.Hıhıhı yaşasın kötülük.

Sıla'm:Bende seni özledim.Ama dinlenmen gereken vaktinden çalmak istemiyorum.

Sıla'm:O yüzden hemen gidiyorsun.Güzel bir yemek yiyip dinleniyorsun.

Sıla'm:Zaten çok yoruluyorsun.Üzülüyorum

ME:Peki.

Sıla'm:Seni seviyorum.

ME:Ben de seni seviyorum.

Elimdeki telefonu koltuğa fırlattığımda yüzümde aptal bir gülümseme oluştuğunu biliyordum.Allahım hayatımın ne güzel bir bölümündeyim ya ben.Bu günlerde yanaklarıma gülümsemekten ağrılar giriyor.

Yüzümde oluşan aptal gülümsemeyi silerek televizyona odaklandım.Şimdi ciddi mevzuların vakti idi.Evet şimdi oturup koreli yarim Vincenzo Cassano'nun yani Song Joon-ki'nin mükemmelliğini seyre dalmam lazım.

Bölümün en güzel yerinde ağzımın suyu aka aka televizyona bakarken bir mal kapıyı tekmelemeye başladı.Bu mal büyük ihtimalle benim malım Meriçellam idi ama yuh be adam.

'GELDİM LAN GELDİM.'

'GAVAT MISIN OĞLUM VURMASANA.ÇOCUK UYUYOR İÇERİDE.'

'ÇOCUK BEN OLUYORUM'

'GELDİM!' Diyerek kapıyı açtığımda kapıya attığı tekmenin benim mükemmel, minnak dizlerimle buluştuğunu hissettiğim an kendimi yere bıraktım.Ben artık bir gaziydim.

'AHHHHH!Bacağım koptu.'

'ANNEEEE!'

'DOKTOR YARİMMM!'

'Sıla abartma kalk hadi.' Ama ben seni doğuran ebeyi si-

'Ne abartması oğlum yüz kilosun yüz kilonun hepsi de kas. Ah benim narin bacağım.Galiba bir daha asla yürüyemeyeceğim.'

'Sıla kalk işte.'

'Oğlum acıyor diyorum anlamıyor musun? A-C-I-Y-O-R.'

'Gerçekten acıyor mu lan?' İlgiyle yanıma eğiliyor ve kırk yıllık bir doktor edası ile bacağımı inceliyor mal.

Perfect •TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin