Sıla'nın ağzından:
Bavulumu sürüyerek havalimanının gösterişli kapısından dışarı çıktım.Neredeyse dört saat süren uçak yolcuğu yüzünden yorgundum.Yarım yamalak ingilizcemle hiç bilmediğim bir ülkeye gelmek benim asla yapamayacağım bir şeydi.Bunu yapmamın nedeni olan adam Meriçken bana bunu yapabilecek gücümün olduğunu gösteren bana cesaret veren adam ise Boraydı.Hayatıma dokunan iki adam ruhuma dokunan iki adam.Ve şimdi Meriç'in bana ihtiyacı vardı.Onun yanında olmalıydım hatta onu ait olduğu yere benim yanıma getirmeliydim.
Paris'in havası bile farklıydı.Esen rüzgar saçlarımı savuruyordu.Daha şimdiden evimi özlemiştim.Bora'yı şimdiden özlemem normal miydi?
Küçük pembe bavulumu çekerek taksiye ilerledim.Meriç'in nerede olduğunu Maradan öğrenmiştim.Mara olmasaydı ne yapacağımı düşündüm.Mara,Meriçin kuzeniydi.Meriç hislerinden kaçarken bile geçmişinden, ailesinden uzaklaşamıyordu.Geride bıraktığı,Türkiyede bıraktığı tek şey bendim.Vazgeçtiği kişi ben olmasam da geride kalan kişi ben olmuştum.Taksinin deri koltuğuna oturduğum anda koltuk içeri çöktü.Aklıma gelen düşünceye gülerken taksici aynadan bana bakıyordu.Deli olduğumu düşünmüş olabilirdi.Öyle düşünse bile ona kızamazdım.Ben de öyle düşünüyordum.Bazen delirmek en güzel çözümdü.Çünkü sinirliydim çünkü üzgündüm.Bora'yı kazanmış en yakın arkadaşlarımı ailem dediğim insanları kaybetmiştim.En mutlu olmam gereken zamanlarda tuhaf olaylar yaşamış ihanete uğraşmış en önemlisi de günün sonunda yalnız kalmıştım.
Elimdeki kağıdı taksiciye uzattım.Adam hiçbir şey demedi.Arabasına binen kadın az önce kahkaha atarken şu an gözleri dolu bir şekilde ona bir adres uzatıyordu.Yüzünde acı tatlı bir gülümseme ile önüne döndü ve kontağı çevirdi.Araba hızla ilerlerken ben Parisin güzel sokaklarını izliyordum.Hayalim bu değildi, bu şekilde gelmemeliydim Paris'e.Üzerimde güzel bir elbiseyle sevdiğim adamla kol kola gezmeliydim bu şehri.Meriç,Ela,Mara ve Bora ile binmeliydik şurada duran su yeşili bisikletlere.Her şeye sahip biri olarak gelmeliydim.Oysa ben başarı hissinden,mutluluk hissinden çok uzaktım.
Taksi durduğunda elimdeki parayı adama uzattım.Bana Fransızca bir şeyler anlatmaya çalışsa da en sonunda pes edip uzattığım elime para üstünü bıraktı.Arabadan inip bagajı açmaya çalışırken gelip bana yardım etti.Sonrasında ise arkasına bakmadan uzaklaştı.Ben ise kiremit rengindeki evin önünde kalakaldım.Adres burasıydı,Mara'nın bana attığı resimlerden biliyordum.Meriç kendini buraya kapatmıştı.Büyük ihtimalle kendini abur cubur yığının içine gömmüş ,dolu dolu gözlerle çizgi filim izliyordu.
Demir kapıyı açtıktan sonra bavulumu sürüyerek binanın girişine gittim.İçeri giren birini görünce aceleyle bağırdım ki u oldukça saçma bir haraketti.
'Durrrr!' Fransa da elin Fransızına türkçe bir şekilde bağıracak tek salak ben olabilirdim.Sesim o kadar fazla çıkmıştı ki genç adam bana dönmüş şaşkın gözleriyle bana bakıyordu.'Please I am searching Meriç Yüksel' Kaçıncı katı nasıl diyeceğim lan ben şimdi allahım beynim.Keşke azıcık ingilizce öğrenmeye çalışsaymışım.Yok ben ingilizce dersinde integral türev çözüyordum.Bak ne işime yaradı integral türev.
'Ben anladım seni.İkinci kat.Daire 5.' Çocuğun yarım yamalak türkçesi ile yüzümde bir gülümseme oluştu.Benim için açık tuttuğu kapıdan geçtim.
'Thank you.' O gülümsememe karşılık verirken daha da tatlı geldi gözüme.Kızıl kıvırcık saçlarını kısa kestirmişti yüzünü kaplayan çilleri ve yarım yamalak gülümsemesi ile oldukça şirindi.Şirin olsa bile tahminimce bizimle yaşıttı.Belki de değildi.
Ben çocuğun yüzüne bön bön bakarken o elimdeki bavulu gösterdi.
'Ben yardım etmek sana.Sen ister?' Evet kabul ediyorum yabancılar türkçe konuşurken çok komik oluyor.Ben ise ingilizce konuşurken uzaylı gibi oluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect •TEXTING
RomanceBora: Beni bekleyen o kişinin sen olduğunu bilmiyordum Bora: Kalbin sahip olduğum tek şey