Jülide yüzünde gülümsemeyle uyandı. Güzel bir rüyadan uyanmıştı. Ve uyandığı dünya ona daha güzel gelmeye başlamıştı. Yağmurlu, karanlık havayı bile içindeki mutluluğu ile aydınlatıyordu. Bir şarkı mırıldanmaya başladı. Aynaya baktığında gördüğü kadın daha özgüvenli, daha güzeldi. Gülüşünü kaybetmeden hazırlanıp iş için çıktı evden.
Hastaneye gittiğinde vizite katıldı. Yatan hastaları kontrol etti. Tedavileri tekrardan gözden geçirdi ve polikliniğe indi. Her şey normal seyrinde gidiyordu. Hastalar giriyor çıkıyor, muayeneler yapılıyor, reçeteler yazılıyor... Her günkü yoğunlukta devam ediyordu o hasta gelene kadar. Tam olarak hasta denemezdi. Anne, baba ve kızları beraber girdiler içeri. Kız 17 yaşındaydı. Korkmuş bir hali vardı. Baba lafa girdi ve kızını muayene etmesini istediğini söyledi. Jülide kıza döndü yaşını sordu. Kız sesi çıkmayacak bir çekingenlikle söyledi yaşını. Jülide ne şikayeti olduğunu sordu. Kız kekeledi bir şeyi olmadığını söyledi. Baba sinirle araya girdi. Muayeneyi yapmasını çok sert bir dille ifade etti. Jülide sinirlenmişti. Bir kızı zorla muayene etmesi isteniyordu. Kızın isteği yoktu, korkutulmuştu. Jülide :
"Beyefendi kızınız 16 yaşının üstünde onun izni ve isteği olmadan onu muayene edemem. Bunu için adli tıptan gerekli belgeleri alıp gelmeniz gerekiyor. Kızın isteği olmadan bu da olmaz zaten. Şimdi lütfen çıkın." dedi sert bir ifadeyle. Adam sinirlenmişti. Jülide'nin kolundan sertçe tutup tehditvari bir şekilde tekrar muayene etmesini söyledi. Jülide anında kolunu silkeleyip geri çekildi. İşin çirkinleşeceği başından belliydi. Telefona yöneldi ve güvenliği aramaya yeltendi ama adam bunu fark edince daha sinirlendi. O sinirle itiş kakış yaşandı. Adam Jülide'yi itti Jülide kafasını arkadaki dolaba çarptı. Odadakiler araya girdi. Olay kavgaya dönüştü. Jülide arada kalınca bundanda nasibini aldı. Hastane güvenliğinin araya girmesiyle olayı bastırdılar. Polis çağrıldı. Jülide'nin burnu kanıyordu. Arada gözüne nereden geldiğini anlamadığı bir darbe almıştı. Kontrol için filmlerini çekindi. Bir odaya aldılar. Elinde buz torbası öyle uzanmıştı. Duyan doktor arkadaşlarıda gelip durumunu soruyor, dinlenmesi için bırakıyordu sonra. Bir yakın arkadaşı hariç kimse çok uzun süre kalmıyordu.
İş çıkışında Eylül odaya hızla bir giriş yaptı. Korkmuştu bu yüzünden çok net okumuyordu. Yatağın kenarına oturdu. Yüzüne gitti eli ama acıtmaktan korkuttuğu için dokunamadı:
"İyi misin?" dedi endişeyle
"İyim endişelenecek bir şey yok" dedi ve elini tuttu. Eli soğuktu ve hafif titriyordu.
Jülide'nin arkadaşı hafif öksürüp kendi varlığını belli etti. Bir işinin olduğunu söyleyip onları yalnız bıraktı. Onun çıkmasıyla Eylül Jülide'ye sarıldı:
"Çok korktum sana bir şey oldu diye. Bu kadar geciktiğim içinde özür dilerim, çok geç duydum. Duyduğum gibi soluğu burada aldım. Gerçekten iyi misin? Ağrın falan var mı? Ya da bir şeye ihtiyacın var mı ne olursa" dedi bir anda, o kadar çok şeyi o kadar hızlı söylemesi gerçekten endişeli olduğunu gösteriyordu. Jülide gülümsedi:
"Önce bir sakin olsak. İyim gerçekten bir şeyim yok. İstesem eve gidebilirdim ama kafamı çarptığım için arkadaşlar hastanede kal bir gün ne olur olmaz dediler. O yüzden buradayım. Ağrım falan yok şu anlık. Şu anlık sadece beni daha çekici kılan bir morluğum var. Belalı tipler hep daha çok seviliyor derler. "
Eylül güldü:" Yani normalde de idare ederdin. Morluğa ihtiyacın yoktu. " dedi.
Jülide hafif bozulmuş gibi yaptı :"İdare eder? Çok ayıp. Gözleriniz öyle demiyor ama" dedi. Eylül gülümsedi, cevap vermedi. Vermesine gerek yoktu.
Saatler geçti. Eylül Jülide'nin yanından ayrılmadı. Beraber yemek yediler, içtiler. Eylül konuşmaya çalışıyordu Jülide'nin uyumasını engellemek için. Bunu onu sıkmadan yapmaya çalışıyordu. Jülide'de onun yorgun olduğunu biliyordu. Nöbetten çıkmıştı eve gidip dinlenmek yerine onun için buradaydı. Onun orada olması Jülide'yi mutlu etsede bunun huzursuzluğu vardı:
"Geç oldu sanki" dedi.
"Gitmemi istediğini söylüyorsun galiba ama benim öyle bir niyetim yok. Bu gece buradayım. Refakatçi lazım sana sonuçta." dedi Eylül.
"Dün nöbetteydin, gününde yoğundu evine gidip dinlenmelisin. " dedi Jülide.
"Ben kaç gün üst üste nöbet tutmuş biriyim. Sence istediğim yerde bir gece daha kalsam bu beni etkiler mi sence?" dedi Jülide'ye bakarak. Jülide gülümsedi :
"İstediğin yerdesin yani" dedi.
"Evet inatçı bir kadının yanı oluyor bu" dedi gülümseyerek. Jülide bir şey demedi. İnatçıydı bunda inkar edilecek bir şey yoktu ama buna rağmen yanında kalmak isteyen biri vardı. Bunu bilmek güzeldi.
Jülide Eylül'ü ikna edemedi, birkaç denemeden sonra direnmedi. Ve sonra film izlemeye karar verdiler. Eylül Jülide'nin yanına uzandı. Arada Jülide'yi kontrol ediyordu. Konuşmaya çalışıyordu ama sonunda yorgun düştü. Jülide'nin omzunda uyuyakaldı. Jülide bunu fark edince kapattı filmi onu uyandırmamaya çalışarak. O anda kalmak isteyeceği anlardan birini yaşıyordu. Bugün yaşadığı onca şeye rağmen mutluydu, huzurluydu. Onun varlığını böylesine hissetmek ondaki tüm kötü enerjiyi alıyordu sanki.
Uyumadan gelen bir gecenin sabahında Jülide'nin arkadaşı erken saatlerde kan almak için odaya girdi. Kan bahaneydi aslında Jülide'yi görmek istemişti. Jülide uyanıktı. Adama sessiz olmasını işaret etti.
Adam gülümsedi. Kanını aldı. Sessizce anlaştılar. İyi olduğunu görünce o da rahatlamıştı. Eylül'ün onun omzunda uyumasına da göz kırpıp çıktı. Jülide onun dilinden kurtulayamayacağını anlamıştı. Ama umrunda olacağıda söylenemezdi. Şu an huzurluydu gerisi hikayeydi. Zorluklar olacaktı elbet ama aşılamayacak kadar büyük olacağına inanmıyordu.
Jülide su içmek için ufak hareketler edeyim derken suyu düşürüp daha büyük bir ses çıkardı. Eylül'de bir anda uyandı. Önce anlam veremedi, biraz kendine gelince kendine kızmaya başladı: "Uyuduğumu söyleme bana ya seni uyanık tutmam gerekirken tüm gece üzerinde uyudum mu?" dedi. Ses tonu daha kendine gelememişti. Uykuluydu. Jülide onun hakkında yeni şeyler görmenin, duymanın mutluluğunu içinde yaşıyordu. "Olur öyle sıkıntı yok, ben iyim, sende uyumuş dinlenmiş oldun. Daha iş başı yapacaksın bugün." dedi onu teselli etmek istercesine.
Eylül biraz daha söylendi kendine, sonra gidip kahvaltı için bir şeyler aldı. Beraber kahvaltılarını yaptılar. Eylül bu arada defalarca Jülide'ye nasıl olduğunu sordu aldığı cevap aynıydı ama emin olmak istiyordu her an. Jülide onun bu hallerinden şikayetçi değildi. Hoşuna gitmişti bile. Ama her şeyin bir sonu vardı. Eylül işinin başına dönmek için toparlandı. "Bir şey olursa ara beni her türlü gelirim tamam mı?" dedi.
Jülide tamam diyince rahatladı biraz. Ona sarıldı uzunca. Sonra alnından öptü. Jülide'nin beklediği bir şey değildi yüz ifadesi bunu belli ediyordu. Onu görünce Eylül'de yaptığının farkına varmıştı. Ama istemsizce gelişen bir şey olmuştu. Bir şey demeden çıktı odadan.
Koridorda yürürken kendi kendine "Çok fena aşık oluyorsun Eylül" dedi. Bunun iyi mi kötü mü olacağını kestiremiyordu. Ama en azından tek aşık olan o değildi...
