7

290 16 1
                                    

Aradan birkaç gün geçmişti. Jülide'nin işe başlama günü gelmişti. Alarmın sesiyle uyandı, hava daha aydınlanmamıştı.  Doğrulmak istedi ama bir el önce belini kavradı. Nazikçe boynuna doğru çıktı, sanki onu seven biriymiş gibi. Sonra bir anda boynundan tuttu sertçe. Jülide'yi sırt üstü çevirdi. Yüzyüzeydiler. Jülide'nin gözlerinde bir korku vardı. Nefes alamıyordu ama boynundaki el değildi buna neden olan. Karşısındakini çok iyi tanıyor olmasıydı. Kulağına eğildi. "Beni gerçekten unuttuğunu mu zannediyorsun?" diye fısıldadı
ve güldü. O gülüş... Jülide o gülüşü özlemiş miydi ya da ondan nefret mi ediyordu hala bilmiyordu. Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Teslim oluyordu ona. Boynunu sıkan el yavaşça bırakıyordu onu. Sonrası derin bir boşluk ve karanlık...
Bir anda gözlerini açtı Jülide. Saat gecenin dördüydü. Birkaç gündür aynı rüyayla, aynı korkuyla uyanıyordu. Zaman ne kadar geçerse geçsin bazı yaraları geçirmiyordu. Bazı insanların yarattıkları boşluk dolmuyordu, daha derinleşiyordu. Jülide uyumak istiyordu ama ne mümkün. Gözünü kapattığı anda onun silueti belirliyordu. Kaybettiğin insanlar için önce görüntüsünü unutursun derler en son kokusunu. Kokusunu bilmiyordu ama onun görüntüsü hiç kaybolmadı. Bir fotoğrafı vardı elinde kalan yıllarca ona baktı Jülide. Her detayı aklında yüzündeki iki küçük beni, koyu kahve gözleri, hafif çatık kaşı, dudakları...
O görüntüye katlanamıyordu. Yıllardır savaştığı şeye ne zaman tekrar yenilmeye başlamıştı? Neden tekrar bu rüyaları görmeye başlamıştı? Bitmemiş miydi? Yetmemiş miydi? Nefes alamıyordu. Gidip camı açtı. İçine işleyen o soğuğu hissetmiyordu bile. İçinde söndürdüğü yangın küllerinden alev almıştı.
Solunda kalan aynaya baktı Jülide. Yüzündeki yumruk yarası kendini belli ediyordu. Uykusuzluktan gözünün altında şişlikler vardı. Rengi daha soluktu sanki. Kendinden eskisi kadar nefret etmiyordu bu yüzden bunlar çok umrunda değildi. Ama en kötüsü gözlerindeki güç yoktu. Kaybolmuş gibiydi...
Kendine gelmeye çalıştı. Art arda kahveler içti. Güzel bir kahvaltı masası hazırladı. İştahı yoktu ama zorladı kendini. Bugün buna ihtiyacı vardı...
Vizitte asistan arkadaşlarının ilgisine boğulduktan sonra yoğun bir iş temposuyla başladı. İnsanlar yüzüne garip garip baksada sormaya cesaret edemiyordular. Bazıları zaten duymuştu yayılan dedikoduyla. İnsanların ilgisini çekmeyi sevmiyordu Jülide. Kendi köşesinde sessiz sakin bir şekilde yaşıyordu. Belki bulunmamak istiyordu, belkide sadece doğru insanlar tarafından bulunmayı bekliyordu...
Öğlen yemeğinde yine bir köşeye çekilmişti Jülide. Ama bu sefer yalnız kalamayacaktı. Eylül kendi bölümünden iki asistan arkadaşları ve geçenki yanlarına oturmak isteyen adamla gelmişti. Jülide bu adamı sevmemişti. Kıskançlık mıydı yoksa Jülide'nin genelde her şeyi bilen altıncı hissi miydi bilinmez...
Adam Jülide'yi görmüştü. Ve doğruca onun masaya yöneldi. Eylül durumdan pek mutlu görünmüyordu. Adam Jülide'nin karşısına oturdu. "Merhaba! Geçen tanışma fırsatımız olmadı, Kerim ben." dedi elini uzattı. Jülide kibarlığını bozmadı. Elini sıktı :"Jülide" dedi. Eylül Jülide'nin yanına oturdu. Fısıldayarak "Özür dilerim böyle rahatsız etmek istemezdim." dedi. Jülide gülümsedi: "Evet genelde yalnızken sessizce yaklaşmayı tercih ediyorsun. Sorun yok." dedi. Eylül gülümsedi. Sonra önüne döndü. Çok göz teması kurmak istemiyor gibiydi. Kerim sessizliği sevmiyordu galiba, sürekli konuşuyordu. Jülide'nin yüzünden başladı sormaya. Sonra olayla ilgili sorular sordu. Memleketten girdi, okuduğu okula kadar sordu. Sohbet ederken sorulabilecek normal sorulardı ama Jülide pek konuşma havasında değildi. Hele de onla. Onu kurtaran Mert oldu. Onları uzaktan görünce hemen olaya dahil oldu. Jülide'nin yanına oturdu. Masadakilerle tanıştı. Konuyu biraz kendine çekti. Jülide biraz rahatlamıştı ama Kerim : "Siz nereden tanıştınız Eylül'le?". Eylül geçiştirmek istercesine: "Hastane ortamı yani çok uzak değiliz birbirimize" dedi. Gerildiği çok belliydi. Jülide onaylamakla yetindi. Mert bu durumdan hoşlanmamıştı. Jülide'ye sessizce : "Aldığı artıları eksiye dönüştürdü. Kırmızı bayrak bu durum farkındasındır umarım." dedi.
"Ne yapsın? Tanışmamız konsültasyon sırasında oldu. Aramızda olmayan şeyleri mi uydursun?" dedi Jülide, yüzündeki gülümseyen ifadeyi koruyarak. Mert endişeyle "Sorun ne dediği değil. Geçen benle konuşurkenki hali ve şu anki halinin farklı olması. Onu kendine karşı korumaya başlama bu bana yeter." dedi. Jülide'nin Mert'e bakışları değişmişti. Susması gerektiğini anladı ve sustu Mert üstlemedi. Küçücük olayı abarttığının farkındaydı ama koruma iç güdüsünü aşamıyordu...
Konuşmalar işe döndü, ortamdaki gerginlik biraz kalktı ama Jülide bir bahane bulup erkenden kaçtı.

İşten yorgun bir şekilde çıktı Jülide. İş değilde kafasındakiler onu yormuştu. Bitmek bilmeyen bir savaş içindeydi orada. Evine geldi anahtarı attı öylece. Montunu çıkarıp koltuğuna gitti. Uzandı. Gözlerini kapadı. Uykusuzdu ama rüyaları onun peşini bırakmayacak gibiydi. O yüzden hayal gücünü konuşturdu. Kapkaranlık bir yer hayal etti önce. Filmlerdeki gibi yavaş yavaş açıldı lambalar. Her taraf bembeyazdı. İki sandalye vardı. Birinde Jülide oturuyordu, birinde o. Gülümseyerek el salladı ona. Hayalinde bile çok kontrol sahibi değildi Jülide.
"Beni özledin galiba" dedi kendinden emin bir şekilde. Egoist bir tavrı vardı gülümsemesinde bile.
Yıllar geçti" dedi Jülide ciddiyetle.
"Ama unutamadın" dedi kadın. Jülide sinirleri bozulmuş bir şekilde güldü.
"Neyi unutamadım tam olarak?"
"Biz birbirimizi çok sevdik Jülide" dedi. O alaycı gülüşü kaybolmuştu kadının.
"Ben! Ben seni çok sevdim." dedi Jülide sinirle.
Kadın kalktı yerinden. Boyu Jülide'den uzundu. Toplu koyu renkte saçları vardı. Pürüzsüz beyaz bir cildi vardı. Dizi üstüne çöktü. Jülide'nin yanağını okşadı.
"Seni sevdiğimi biliyorsun, inkar etme." dedi. Hiç yalan söylüyormuş gibi değildi. Jülide'nin gözleri dolmuştu.
"Biliyor muyum? Bazen gerçekten inanıyorum buna ama sonra etrafıma bakıyorum sen yoksun. Neredesin? Seven insan gider mi?" dedi.
"Bazen hikayeler mutlu sonla bitmez. Ama sonu olmadı diye o hikaye çirkinleşmez. Hissedilen şeyler yok sayılamaz." dedi. O konuştukça Jülide sinirleniyordu.
"Gerçekten mi? Savaşmadın, çekip gittin. Hiçbir şeyinmişim gibi beni bıraktın. Benim bunu kabullenmemi istedin. Yakınlaşmamdan korktun. Çünkü asıl sen biliyordun... Biliyor musun sen bir korkaksın. Ve senden nefret ediyorum..." dedi. Yavaşça kayboldu kadının silueti. Karanlık kapladı beyazın üstünü. Jülide'nin gözünden bir damla yaş aktı.
"Bitti... Bitmeli... Bitsin..." dedi titreyen bir sesle...

Jülide Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin