Hellooo okurperilerim,Son bölümlere yaklaştıkça elim kalkmıyor, kalemim daha bir ağırdan daha bir yavaş yazıyor.
Ama bu bölümden sonra, final bölümüne kadar her bölüm bomba son okumaya hazır olun.
Demişken, bu bölümden başlayarak, diyorum.
İyi okumalar.
Gök kubbeyi çeviren gümüş bulutlar gürlüyor, kükrüyor, yağmur ince ve uzun cam kılıçlar halinde üzerimize yağıyordu.
Gözlerim buğulanmıştı. Aşağı ve yukarı iniş pistleri üzerinde alçalan gümüşgagaların boğuk, derin ve tiz çığlıklarını duyuyordum. Uzaktı, benden ve kulaklarımdan yeterince uzaklardı ama bir başka ses, göğüs kafesimde muhkem darbelerle atan kalbimin sesi yakındı.
Arian buradaydı, arkamda. Yıldızsız gece kadar koyu, karanlık ve siyah kanatlar sırılsıklam bedenimi şemsiyesi altına alırken başımı dik tuttum. Gözlerimi ak bir kor gibi yanan obsidyen gözlere diktim.
"Çağırdın," dedim kendimden emin bir sesle. "Ve geldi." Durdum. Dudaklarımda mağrur bir gülümseme kıvrıldı. "Pençen nerede şimdi?"
Akkor'un gözleri iki çekik kılıç gibi şakaklarına kadar çekildi. Gözleri yavaşça yukarı tırmandığında, beni kanatları altında saklayan eşime baktığını biliyordum. Orada, o kara gözlerde ne gördüyse, ala ayı kadar beyaz çehresi bir ton daha açıldı.
"Peri Prensi," dedi. Beklemiyordu. Beni bir perinin orospusu olmakla itham ederken, o perinin bir prens olacağını asla düşünmemişti.
"Evet," dedim. "Ta kendisi."
Arian'ın ateşi sırtıma vuruyor, ilmek ilmek derimin altına işliyordu. Arian... buradaydı. Eşim. Mührüm gümüş kubbenin altında gelin mumu kadar akça ışığıyla yanmaya devam ederken hâlâ inanamıyordum.
Arian, "Ayı varis," dedi. Tınısı katran gibi siyah ve ağırdı, ürperdim. Yağmur sicim gibi iniyor, on dördüncü pisti yıkıyordu. Yine de ruhumu ve bedenimi sarıp sarmalayan kasvetli havayı iliklerime kadar hissediyordum.
Saf güç.
Katıksız, bölünmez ve parçalanmaz.
"Bir perinin eşini ürkütmemen gerektiğini öğrenmiş olman gerekti."
Akkor yutkundu, adem elması yağmur damlalarıyla aynı yolda aşağı doğru kayıp gitti. Gözleri beni bulduğunda sesini tekrar duydum.
"Ona değil, bana bak." Sesi demir gibi sert değildi, hayır. Siyah bir alev gibi ağır ama öldürücüydü. "Eşimi korkuttun, kelimelerinle ona saldırdın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasy"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...