Ay ışıklarııım,
Nasılsınız?
Öncelikle Ay ve Gece şehrine hoş geldiniz, ama siz onu başka bir isimle tanıyorsunuz.
Arındırıcı ve bir o kadar azgın bir bölüm oldu. Oldukça da uzun. 9.7K.
Son sahneyi uzun süredir hayal ediyordum ve yazıya dökmek göksel hissettirdi.Satır arası yorumlar, tabii ki de favorim. Sonraki bölümü yazarken açıp açıp yorumlarınızı okuyorum, boost olup yazmaya geri dönüyorum.
İyi okumalar!
⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱
Çiçek yağıyordu. Gözlerimi kapalı tutarak başımı geriye saldım ve üzerime yağan çiçeklerin yüzümü rakik dokusuyla okşamasına, saçlarımın arasına takılarak tatlı kokusunda yıkamasına izin verdim.
Bir elim kalçamın kenarıyla oturduğum aytaşından kurnayı sıkıca kavrarken diğer elim çaprazlama göğsüme bastırdığım hançerin kabzasındaydı. Kalbim henüz doğal ritmini bulurken kulaklarıma çalınan yarı ötümlü ve cıvıltılı sesle gözlerimi araladım.
Geceye lila bir kamelya gibi açılan, bereketli dalları serilip serpilen bu ağaca aşinaydım. Tıpkı üzüm bağı gibi dallarında taşıdığı salkım salkım çiçeklere.
Prenses ağacı.
Burnumu en yakın salkıma doğru kaldırdım ve başımı döndüren kokusunu ciğerlerime doldurdum. Ayın altında, daha yoğun bir kıvam kazanmış gibiydi. Arian kadar tesirli olmasa da, her solukta gergin uzuvlarıma rehavet bağışladım.
Yine de sadece ismini hatırlamak göğüslerimi sızlattı.
Anılar aldatıcı olabilir ama hisler asla.
Yanaklarım ısındı. Bir parçam onu haklı bulmaktan geri dursa da, vücudumun verdiği tepkiler, kalbimde yanan kamp ateşi ve etrafında dans eden faunlar ve periler, hayal değildi.
Haylaz bir kıkırtı. Gözlerim ağacın yakın dallarına kondu. Az önce burnumu uzattığım bir salkım pavlonya üzerime daha bir sarkmış mıydı? Yoksa bu ay ışığı ve ağacın gözlerime oynadığı aldatıcı bir oyun muydu?
Hançeri kalbime yakın tuttum.
Arian, beni tehlikenin kucağına bırakıp yabalanmış olamazdı, değil mi?
Olabilirdi. Eğer kalbimi mıncıklayan ve başımı önüme düşürmek istememe neden olan his doğruysa, ona gerçekten ihanet ettiysem, beni bırakıp gidebilirdi.
Küçük bir kıkırtı daha duydum, bu öncekine kıyasla daha yakından gelmişti. Kaşlarımı çatarak en yakın salkımı inceledim. Daha bir yakın gibiydi. Ağaç hareketsizdi, çiçek ve yaprakları sallayacak önceki rüzgar yoktu. Buna rağmen…
“Az önce kıpırdadığına yemin edebilirim.”
Başımı hafifçe yana doğru eğdim. Salkımın çan şekli çiçekleri yere doğru bakıyordu, fazladan bir ağırlık taşıyor gibi. Gözlerimi kıstım, dudağımın kenarı kıvrıldı. Sanırım ağaca ne olduğunu biliyordum.
‘’Orada olduğunuzu biliyorum. Çıkın dışarı.’’
Çıt çıkmadı. ‘’Pekala.’’ Ciğerlerime doldurduğum nefesi yukarı doğru üfledim, çiçekler çırpındı ve içinden çığlıklar eşliğinde çırpı kadar periler düştü. Kimi kanatlarını çarparak havaya tutunurken kimi dengesini kaybederek yuvarlandı. Hatta biri yanağıma yapıştı. Kısık sesle homurdanarak ufak elleriyle doğrulmaya çalıştı ama benek kadar gözleri aşağı hafif bulanık figürünü izleyen gözlerimi bulunca durdu ve çığlık attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasia"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...