Selam,Yılın ilk gününe özel, romantik ve iç gıdıklayıcı Ahu&Arian bölümüyle geldim.
Bu bölüm, planladığım bölümün ilk partı. İkinci part da yetişirse yayımlarım. Yetişmezse de mazur görün, çünkü peri hikayesi yazan biri olarak, kovaladıkça kaçan ilham perilerim olduğu sürece bu iş zor fjdjjd.
Herkese mutlu yıllar diliyorum. 🧚♀️
Vaha sessizdi.
Karnına batıp çıkan hançerin ikizi gözlerine batıyor, oradan ateşe vurgun sıvı kristaller dökülüyordu. Yanaklarına düşen göz yaşlarının haddi hesabı yoktu.
Arian, o tek bakışı kalbini mum gibi eriten, gülümsemesi kasıklarını öpen, alevleri tenini ısıran peri, dudaklarını açmadı. Durdu. Öylece durdu.
Siyah alevler ihtirasla tıslayıp öne doğru atılırken, saç tutamları alev süvarileri gibi hançer sırtı kulaklarında, alın çakrası ve şakaklarında dans ederken kıpırdamadı.
Ahu, burnunu çekti.
Biri, günlerdir omzuna yüklendiği ağırlığı kaldırıp bir kenara atmış gibiydi. Hafifti, tüy gibi hafif. Belki de daha önce yapmalıydı ama zaten vahaya geleli bir gün olmuşken kaybettiği bir günün üzerinden pişmanlık duymayacaktı.
Bir Şanlıer, açık sözlü olurdu.
Avcı'nın, Arian olduğunu dile getirerek, tehlikeli bir hamle yapmıştı. Şimdi ya gerçekten karnı deşilecek ya da bir ok gibi yaydan çıkan kalbindeki ölümcül şüpheyi giderecekti.
Bunun bir an önce olmasını umarak rüyalarındaki katile arkasını döndü.
Şimdi yap, diye fısıldadı. Hazır, arkamı dönmüşken.
Artık bir parmaktan fazla olmayan su birikintisi üzerinde bir adım atmıştı ki ateşi pelerini omuzlarına örtüldü ve asma ada karanlık bir girdabın içinde boğum boğum olup yok oldu.
Sırça kubbeli limonluktaydı. Vahanın serin havası artık tenini ısırmıyor, yanaklarına düşen ateş parçaları buz kristalleri olmuyordu. Burnuna dolan çiçek kokusuyla başını kaldırdı. Kadim bir prenses ağacına karşı duruyordu.
Limonluk nemliydi. Sümüklü böcekler derisi üzerinde geziyormuş hissi uyandırıyordu. Ve sıcaktı. Bir an için nefesini kesen sulu bir sıcaklıktı bu.
Arian, neden onu buraya getirmişti ki? Ateş pelerini yakıyordu. Hançeri saplamak için oldukça vakti vardı ama bekliyordu.
Kolundan tutarak onu üç katlı küçük bir fıskıyenin taşına oturturken yüzüne bakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasia"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...