Periliçelerim,
ben geldiiim. ^_^Aranızdan Kayserili ya da Kayseri'de yaşayan var mıydı, bilmiyorum. Bu yılın başında bu şehre gelmiştim.
Ve şimdi yeni yıla girmeden bir başka şehre, Denizli'ye taşınıyorum. Bu sürede bölüm gecikmesi olmayacak diye tahmin ediyorum. Denizli'de yaşayan ve memleketi Denizli olanlara selamlardkkdkdBu bölüm 8.2K. Tek gece ama dolu dolu bir gece.
Bölümü yayımlamam 10 günü buldu ama daha bir elim alışıyor gibi.
Her yorum sonraki bölüme kanat takıp hız veriyor desem?Uyarı!
Lütfen bölümü okuyup da küfretmeyin, yeminle suç ilham perileri ve hayal gücümde. :D⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱
Arian'ın sorusu bileyli obsidyen bıçaklar gibi üzerimize salınmış, ramak kala havada asılı kalmıştı. Kalbim kursağıma kadar tırmandı, orada attı. Kulağımda peş peşe yıldızlar kayıyordu. Bir elim pelerinimin altında, iksir şişesini sıkı sıkıya tutarken göz ucuyla kızıl pelerininin kapüşonunu omuzlarına indiren Dahliya'ya baktım.
Arian'dan bir ton daha bronz olan çehresi, onun ten rengine aşık atacak kadar renk atmıştı. Dudakları ne diyeceğini bilemez bir şekilde kıpırdadı. Bu kulede, benden sorumlu, bebek bakıcısı, olarak görevini Arian'ın talimatlarına göre yapmakta başarısız olmuştu. Bunun nasıl bir akıbetle sonuçlanacağını bilemiyordum. Doğrusu, serencamı beni pek de telaşa düşürmüyordu. Beni endişelendiren yegane sebep göğsüme gömdüğüm iksirdi.
Arian, cevap beklercesine kafasını eğdi.
Gözlerim gözlerine bakmadı ancak arkasına, tek tek arkadaşlarına baktım. Arian'ın peri konseyine.
Kaveh, bir omzunu yüksek kemerli pencerenin pervazına dayamış, cesametine zıt zarafeti ve derin orman yeşiline bürünen katlı kanatlarıyla kulenin ayaklarına serili şehri seyrediyordu. Onu son gördüğümde Peri Vahası'nda, bir çatıda büyülü kristal patlamalarıyla gölgelere karşı savaş veriyordu.
Bir diğeri, Mahsa pencere kenarındaki koltuğa yaylanmış, dirseği kolçağa yaslı, bir eli yanağında diğer elinin tırnaklarını çakmaya hazır kıvılcımlar gibi inceliyordu. Tipik bir tutum, yine de tehditkâr. Gözleri, bakışımı üzerinde hisseder gibi yukarı kalktı. Siyaha boyalı fırçalı kirpiklerinin altından yarı dalgın bir kurt bakışı attı.
Nedense o ve Arian'ın uzun soluklu bakışları çırılçıplak hissetmeme neden oluyordu. Gözlerimi hızla kaçırdım. Dariush yarı katlı kanatlarıyla masanın kenarına yaslanmış, hurma yiyordu. Yeşim gözleri bütünüyle bendeydi. Onun diğerlerine göre daha lakayt olduğunu hatırladım. Hurmadan bir ısırık aldı, kaşlarını kaldırdı ve sırıttı. Sırıtışı bir hobgoblin ifadesi kadar büyüktü; bu da bende perinin lanetinde hobgoblin kanı da olup olmadığı şüphesi uyandırdı.
"Sizden hâlâ bir cevap bekliyorum."
Arian'ın sorusu bilerek dağıttığım dikkatimi üzerine çekti. Yine de gözleri tehlike çemberiydi ve ben o çembere adım atmayı düşünmüyordum. Lâkin figürünü inceledim. Ayaklarını omuz genişliğinde açmış, kollarını göğsünde kenetlemişti. Duruşu kusursuzdu. Orada, üç gün daha, hiç kıpırtısız durabilircesine kararlı.
Salon, nedensizce daha bir küçük ve kifayetsiz geldi.
Nedensizce mi? Diye kendime güldüm. Dört büyük kanatlı varlık yeterince bir neden değil miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasy"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...