Vee Part II'de burada, bölüm sonundaki tepkinizi merak ediyorum. ^^
İyi okumalar.
⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱
Ay ve Su Sarayı’nda, aytaşından kuleler, küçüklü büyüklü azur mavisi kubbelerin arasından sivrilerek yukarı tırmanıyordu, mavi damarların iç içe çemberler çizdiği ufak arenalar gibi görünen korkuluksuz balkonlar iniş pistiydi. Kanatlı atlar için daha aşağıda olan bu pistler, gümüşgagalar için daha yukarıdaydı.
Hizmetçinin arkasında, kulenin döne döne yükselen merdivenini tırmanırken daha ne kadar yukarı çıkması gerektiği üzerinde kısa bir tahmin yürüttü. Bronz zırhlı bir süvarinin iniş yaparak bronz atını hayvan damı olarak nitelendireceği kulübeye götürdüğü pist kırk ikinci pist ise, altıncı pist yukarılarda bir yerde olmalıydı.
Çıktı, çıktı ve çıktı.
Yirmi dördüncü pistin üzerinde, puslu bulutlara doğru uçmayı bekleyen gümüşgaga ve süvarisini gördü, zırhlı adam hayvanın hançer gibi parlayan tüylerinin içine gömülen deri kayışları kontrol ediyordu.Ahu, çıkmaya devam etti, ona yol gösteren hizmetçi otuzuncu pistin orada pes etmiş olmalıydı ve bunu yapmasını söylemese son nefesini orada verecek gibi görünüyordu.
Neyse ki Ahu süvariydi, ama biraz daha çıkmaya devam ederse süvari gururundan arınarak olduğu yerde iki günlük bir uykuya yatabilirdi.Altıncı piste tam bir saat sonra ulaştı!
Ve pistin zeminine yapıştığı sırada ağaç gövdesi gibi kalın kollarını çıplak göğsünde kenetlemiş, başı üzerinde dikilerek pişkince sırıtan bir adam vardı.
“O balkondan buraya gelmen,” küçük bir hesap yapar gibi gözlerini çevirdi, sonra, “bir saat on iki dakika sürdü,” dedi.Ahu homurdandı, dudakları kıpırdadı ama hiçbir harfi eda edemeden geri kapandı. Kalbinde koşturan geyik bir kütüğe takılıp yerde yuvarlanmış olabilirdi.
Akkor’un kalın tabanlı mat siyah rengi botları burnuna bir parmak mesafede durdu, siyah deri pantolonunun paçaları gelişigüzel botunun içine sıkıştırılmıştı.
“Sadece yavru değil, tembel ve uyuşuk bir yavrusun.”Bunu söylerken üzerine doğru eğilmişti.
Ahu, dudaklarını açıp, kıçını tekmelemeden o çeneni kapatsan iyi edersin, demek istedi ama sesler anlaşılması güç bir karmaşa yaratarak dudaklarından dökülünce, “Defol,” demekle yetindi.Burada hava daha puslu ve sığdı, geldikten on ya da on beş dakika sonra yeni doğmuş ceylan gibi titreyen bacaklarına rağmen doğruldu.
Eğer ayı asaletine sahip olsaydı, güçlü ciğerleri nedeniyle bu kadar çabuk yorulmayacaktı. Öyleyse ayı asili değildi. Değil mi?Ahu, Akkor’un durduğu pistin ucuna doğru yürüdü, yağmur yüklü heybetli bulutların sardığı aşağı kule ve kubbelere baktı.
“Yağmur yağacak gibi,” diye hava tahmini yürüttü.
“Yağacak gibi değil, yağacak. Seni bilmem ama ben sudan çıkmış balığa dönmeden önce eğitime başlayıp bitirmeyi düşünüyorum.”
Ahu, ne eğitimi, diye sormadan, “Sudan çıkmış ayıya,” diyecektin galiba diye homurdandı.
Akkor başını iki yana sallarken, “Hem tembel hem aptal,” diye söylendi.
Ahu ise adamı arkasından itip aşağı kubbelerden birinin hilal direklerinden birine çakılmasını izlemenin ne kadar eğlenceli olabileceğini hayal ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantastik"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...