BÖLÜM 5 | KARANLIK VARİS

219 24 32
                                    

Selam perileriiim,

Nasılsınııız??

Dolu dolu bir bölümle geldim, acı çektim resmen yazarken. Ama bölüm sonuna yb tarihi koyacağım ve bu defa riayet etmek için gerekirse kendimi çalışma masasının ayağına falan zincirlerim herhalde.

Yorum yapııın ve bana ne düşündüğünüzü söyleyin, okuyor olacağım.

Sinir krizi geçirmeye hazır olun hdhdhd.

⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱

Nefes al nefes al nefes al.

Soluklanıyorum, göğsüm hırçın bir derya gibi bir yükselip bir iniyor. Gözlerimin ucunda bir şavk kırılıyor. Menekşe moru helezonlar dönüyor. Mızrağımın hilal kıvrımına büklümlü ve benekli onlarca yıldız tünüyor.

Ay Kapısı, yüce ve göksel bir kapı gibi belirirken, ben, tam karşısında, dizlerim üstünde ciğerlerime batıp çıkan soluklarımı bir düzene koymaya çalışıyorum.

Mızrağımın perdahlı ucu, buz ışığı bıçağı, kaş kemerli kapıya bakıyor. Tetikteyim, tetikteyiz.

Kapının arkasında düşman var. Kapının arkasında daha önce bir benzerine rastlamadığım yaratıklar var. Bedeninin yarısı kadın vücudunu andıran, diğer yarısı akbaba gibi kanatlı, pirinç pençeli yaratıklar.

Tanrım, korkunçlar. Hayır, tiksindiriciler. Harpiyalar; Vera’nın onlar için böyle dediğini hatırlıyorum. Ormanın tehlikeli olduğunu biliyordum, ama bu yaratıklar... şifacının peri tozlu kitaplarından fırlamış gibi.

Hayır, Ahu; perilerin sahici varlıklar olduğu ondört aylı bir diyarda, bu mu şaşırtıcı? Arkadaşım da onlardan biri. Onun yarı sivri, melez kulağını görmüştüm.

Yine de, bu pis kokulu yaratıklar biraz fazla.
Bekliyorum, bekliyorum ve soluklarımı saymayı unuttuğum saniyeler boyunca bekliyorum, lâkin kapıdan geçen olmuyor. Güvendeyim, güvendeyiz.

Pixieler savrulmuş, huzursuz homurtuları kulaklarımı kaşıyor. Asi çarpıntısı sönmek üzere olan kalbimin üzerinde yeni doğan var, asude uyuyor.

Vera yaralı. Acilen bir şifacı bulmalıyım. Aynı esnada, “Ahu,” diye fısıldıyor, başımı ondan yana çeviriyorum ama bir gözüm henüz kimsesiz olan kapının üzerinde.

“Nerede olduğumuzu bilmiyorum,” diye yanıtlıyorum. Kapının bizi nereye taşıdığını bilmiyorum, ormanın hangi köşe bucağında olduğumdan bihaberim. “Üzgünüm.”

Vera dirsekleri üzerinde kalkarken gümüş hareleri muhiti tarıyor, kapıyı çevreleyen bir ağaçtan diğerine konuyor. Ormandayız; ancak burada hava olması gerekenden daha sıcak, kuru. Burnuma dolan arkaik bir koku var.
Bu kokuyu biliyorum: ud ve kafûr kokusu... ve küf.

Ağaçlar, çürük.

Ağaçlar, ağlak.

AVCI VE CEYLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin