Merhabaaa,
Nasılsınız?
Çok beklediniz, biliyorum, ya da kitabı bıraktım sandınız. Öle bir ilham mührüne vuruldum ki zorlu iş hayatıyla birlikte yazmak hiç kolay olmadı. Bundan sonra daha flex olacağımı düşünüyorum.Bu bölüm 12K. Çabuk bitmeyecek ^^
Yorum yaparak beni bir sonraki bölüm için cesaretlendirmeyi unutma. İyi okumalar!
⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱
Kar ve kül.
Tenime lapa lapa yağan bu ulu his beni önce yakıyor, sonra kardan bir battaniyeyle örtercesine donduruyordu. Yanıyor ve üşüyordum. Bu iki tezat his... bunu bana yaşatan yegane kişi Arian'dan başkası değildi.
Gözlerimi kırpıştırdım, usul usul sallanan perde aralığından sızan ay ışığı arasına doldu. Gece henüz bakiydi ancak bir ton daha açık bir karanlık pelerini giymişti. Gözlerimin ucunda hafif bir hareketlilik sezdim, bir çift kanadın tepe noktası yükseldi ve indi. Sonra onun kadife sesi kulaklarıma dokundu.
"Bağışla beni sevgilim." Nefesi kaba etimi okşadı. "Bunun için," diye fısıldadı ve küçük bir sancı topu olan yaramı öptü. Öptüğü yerde şifa çiçeklendi. Dudakları narin bir ürperti halinde aşağı süzüldü. "Ve bunun için." Bir parmak aşağıyı öptü.
Dokunuşu o kadar yumuşaktı ki... derimin altında kımıl kımıl oynayan kin kurtçuklarının bile döküldüğünü hissediyordum. "Ve de bunun için," diyerek üçüncü kez öptü.
Bu defa içeri kaydı, uyluklarıma doğru. Geceliğimin iyice kıvrılan eteğini iteleyerek kasığımın kavisini öptü. Yanaklarım alev aldı. Koca bir şeftali gibi kızardıklarına hiç kuşkum yoktu. Durdu, dudaklarını aheste bacak aramdaki çatala sürükleyince karşılıksız kalmaya bir son vererek elimle perdeledim. "Oradan hasar aldığımı hiç sanmıyorum."
Arian, burnunu elimin tersine sürttü, parmak boğumlarımı minik öpücüklerle süsledi. "Çünkü oraya yaklaşabilecek tek kişi benim."
Midemde tırtıllar kıvrıldı. Yine de, "Küstah," diye homurdandım ancak tınım işvebaz bir perinin sesi gibi çıkmıştı. Lanet olsun. Arian'ın nadir rastladığım kıkırtısı gözlerimi kırpıştırarak aşağı bakmama sebep oldu. Bacağımın yumuşak iç kısmını ısırınca, "Arian!" diye çığlık attım. Sonra iri boğumlu parmaklarını uyluğuma bastırdığım elimin parmaklarına kenetledi ve yukarı çıkardı.
"Bu mabed benim."Tam tepeyi öptü. Titredim. Ay ışığı bana sadece onun cismini ve ipek bir çarşaf gibi akan hareketlerini sunuyordu. Karnımın aşağısı ısındı, onun kadınlığıma düşen her öpücüğünde hararet kazandı. Kıvranmaya başladım. Elimi aşağı kaydırarak bacaklarımın arasındaki başına yasladım. Parmaklarım karanlık bir derya olan yumuşak saçları arasına gömüldü, parmak uçlarım ise kafa derisinde küçük daireler çizdi. Ayamı dolduran ağırlık artınca kafasını avucuma bıraktığını anladım. Bacaklarımın arasındaki küçük oyununa kısa bir mola vermiş gibiydi. Koca, korkusuz bir peri bende huzur arıyordu. Gözlerini kapadığını hayal meyal görür gibiydim. O küçük, huzur tenefüsü, alnının çatının hafifçe kırışmasıyla son buldu. Onu rahatsız eden bir şey vardı. Gece rüyasına giren, kâbusu olan bir şey. Bir ateş perisini buz gibi donduracak kadar ürpertici. İmparatorluğun en güçlü, tecrübeli ve bir o kadar ölümcül lord ve leydileriyle dolu taht salonuna tek başına girecek kadar korkusuz bi periyi korkutan bir şey.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Başını kaldırmadı ancak o konuşana dek benim de onun gibi kaşlarımı çattığımın farkında değildim.
"Neden kulede yaptığın gibi zihnime girmiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasy"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...