Selam,
Yine tam gününde buradayım, ^^Arena sonrası neler mi oldu?
Ahu gerçekte kim ya da ne?
Öğrenmek için okumaya başlayabilirsin,
Bölüm sonunda görüşürüz.⊰᯽⊱┈──╌❊╌──┈⊰᯽⊱
꧁ AHU ŞANLIER ꧂
Arenadaydı, su kemerlerinin çevirdiği mavi damarlı arenada, on dördüncü çemberin içindeydi ve yumruğunu öyle sıkı kavramıştı ki tırnaklarının ayasında kanlı yarım aylar bıraktığını hissediyordu. Tolgasını aheste çıkarıp, rakibinin göğsüne az önce bir çemberin içine çökmesine neden olan yumruğunu indirdi, göğüs kafesini yıkan kemiklerin çatırtısı kulaklarında çınladı ve kadın arenanın duvarına çarparak hareketsiz yere düştüğünde bir isim duydu.
Karaca...
Saray Bulvarı'nda bal rengi saçlarını savurduğunu gördüğü kadının, Ay Kapısı'ndan yıllar önce geçerek onu küçük bir çocuk olarak ardında bıraktığı ablasının canını yakmıştı. Bunu sırf, muhafız olmak istemeyen parçasını memnun etmek isteyen gururu ve inadından ötürü yapmıştı.
Karaca'nın nasıl olduğunu bilmiyordu, göğsüne aldığı darbe onu öldürmediyse şifacının yumruğu altında kırıldığını hissettiği kemikleri iyileştirmiş olması gerekti. Vera, bunun üstesinden gelirdi, o da arenayı çeviren kalabalığın arasındaydı, görmüştü.
Gözünü açmadan önce burnu açıldı ve Ahu, kendini kırk çeşit ıtır satan bir ıtır dükkanı kapısında, ya da baharatçı dükkânının eşikliğinde gibi hissetti.
Önceden kokuları alırdı ama şimdi onları burun kemerinde, damağında ve kursağında hissediyordu. Başını döndüren, midesini bulandıran hisle birlikte kulaklarının da açıldığını hissetti ve ansızın bir ordu ses hücum etti.
Ay ve Obsidyen'de yarım ay balkondan duyduğu sarayın payeleri altından akan yüksek şelaler şimdi konağın altındaymış gibi çağlıyordu, Ahu artık konakta olup olmadığından emin değildi.
Parmak uçlarında yürümesine rağmen bir adımın diğer adımı izlediği bir sürü ayak sesini, fısır fısır konuşan insanları ve çelik zırhlı çizmelerin dövdüğü köprü payelerinin titrediğini duyuyordu.
Sesler o kadar fazla ve düzensizdi ki, biri şakağına tokmak indiriyormuş gibi başı sızlıyordu. Başını elleri arasına alarak, geçmesi ümidiyle sıktı, sıktı ta ki bu hissin onu deli edeceğini düşündüğü anda bir kadının sesini duyana kadar.
"Neden hâlâ uyanmadı?"
Aynı esnada burnuna dolan bal ve zencefil kokusunun kız kardeşine ait olduğunu sadece tahmin etmedi, hissetti.
"Akemi, konakta gece kuşu gibi dolandığını söyledi, bir gece boyunca uyumamış. Arenada olanları da hesaba katarsak bu kadar uyuması doğal."
Vera'nın teninden yükselen ada çiçeği kokusu, paslı kan kokusuyla birlikte burun kemiğini sızlattı. Tanrım, eğer o bu kokuyu alıyorsa, ala ayı asillerinin kokular karşısında tepkilerini nasıl koruduklarını asla hayal edemezdi.
Doğrusu, bu kadar müstehcen bir kokuyu alıyor olmaması gerekti, burdan önceyi düşündü, kan kokusunu alırdı ama burun direğini sızlatacak dereceye ulaşmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasía"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...