Merhaba perilerim,FULL 8.7K, bu AvC'nin şu ana kadar yayımlanan bölümler arasında en uzun bölüm oldu.
Çok az kaldı, ilk kitap bitiyor.
Buz ışığı. Küçük, yuvarlak burnuma oturarak derimi sert bir kabuk gibi saran çelik maskem buz ışığıydı. Maskem, uçuk ve parçalı bulutlu belemir mavisi göğün rengine bürünmüş, kristalvari ışıklar cilalı yüzeyinde dans ediyordu. Sahayı çeviren heykel sütunlu kemerli kapıların pervazından içeri akan hırçın gün rüzgârları saç köklerimi titretiyor, örgümden dağılan tel tel saçları uçuruyordu.
Tütsülenmiş pastırma ve patlıcan dilimleri, közlenmiş kapya biberi ve fırından taze çıkmış buğday ekmeğiyle yaptığım lezzetli bir kahvaltının ardından sahaya çıkmıştık. Güneş gök kubbenin taç çakrasına ulaşıp da aynı hızla düşmeye devam ederken midemin zil çaldığını duyar gibiydim.
Kaspar bu süre zarfında hep yanımdaydı.
Ulus ise, Kaspar'ın eşi Azura'yla birlikte madenlerdeki, daha doğrusu zindanlardaki son durumu öğrenmek için Fırtına Çukuru'na gitmişti.Onu üç gündür akşam yemeğinden akşam yemeğine görüyordum. Kaspar'a gün içinde eğitimin nasıl geçtiğini soruyor, sonra da üçü -Ulus, Kaspar ve Azura- çalışma odasına kapanıyordu. Kapalı kapılar ardında bırakılmama sebep veren konunun ne olduğunu ve neden bu kadar hassas olduğunu bilmememe rağmen, umursamadım.
Gün içinde tıpkı bir meşaleyi yakıp tekrar söndürmek üzere suya koyar gibi gücümü fitillemek için kullandığım enerjim, akşam yemeğinde başımı masaya koyup uyumak istememe sebep olacak kadar yorgun ve tükenmiş hissetmeme sebep oluyordu.
Bu yüzden olsa gerek, yüce kafesli pencerelerle çevrili, yüksek tavandan sarkan kristal sarkıt avizenin altındaki, şaşalı yemek masasında olduğumuzda bile kulak verebileceğim ihtimaline rağmen konuşmaya devam ediyorlardı. Madenlerde çalışan bir gruptan bahsettiklerini biliyordum ama detaylarla arama buz kristalleri örülmüştü.
"Yıldırımın belirli bir rengi yoktur."
Parmaklarım arasında mavi ve kristal iplikler gibi dolanan gücü seyrederken, "Tıpkı buz ışığı çeliği gibi," dedim.
Kaspar başını hafifçe aşağı yukarı salladı.
Bunu biliyordum. Kraliyet mavisi pelerinleri kuşanan muhafızların zırhı da buz ışığı çeliğiydi. Kristal güneş altında nasıl berrak ve parlak bir görünüm elde ettiğine, ay ışığında gümüş bir kabuk gibi bedenlerini kuşattığına çokça şahit olmuştum.
"Eğer ışık bir yağmur perdesinden gelirse, su buharı ve yağmur damlaları ışığın kırmızı ışınlarını emerek, ışığa yıldırım mavisi rengini verecektir. Havanın çok hafif yağmurlu ya da kuru fırtınalı olduğu bir zamanda, yıldırımın kırmızı ya da kırmızı-turuncu bir renk aldığını görebilirsin ya da volkanik kül bulutundan geçen yüklü bir parçacık fırtınası, yeşil şimşeklere sebep olabilir." Durdu. "Kristal berraklığında bir yıldırım elde etmek için ışık spektrumdaki tüm renkleri tüketmelisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasy"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...