Selam perileriiim,Son bölümden bir önce. Full 6K.
Satır arası yorumlarınızı okuyor olacağım. Bugüne dek okuyup yorum yapmayanların da katılımını gözlerimden kalpler fışkırarak bekliyorum.İyi okumalar, perili tozlar, kan ve küllü savaşlar. ^^
Mührüme ay düğümleri atılmıştı. Pençeme aldığım kumaşı sıktım, tırnaklarım pamuğu delerek derime saplandı, orada yarım ay izler peyda oldu. Göğsüm, onlarca bloğun, taşın altında kalmış gibi binefes kaldım.
Ilga tıpkı boğazına sarılan kemikli kanlı ellerden kurtulurcasına irkilerek kendine geldi. Dudakları bir anda kuruyuvermişti. “Peri Vahası, gölgelerin kuşatması altında. Kalkan düşmüş. Ceset,” Yoğun pigmentli gözleri onu çeviren insanların arasından beni buldu. “çok fazla ceset.”
Ceset. Puslu hayaletler gözlerimi bürüdü. Ay ve Ametist Caddesi’nde karşılaştığım o güzel peri halkı, mor salkım taçlı çiçek perisinin solgun ve kopuk kanatları, kuşak süsümü takan taç örgülü leprikonun örtülü gözleri ve ametist suyu aldığım hobgoblinin koyu teni, aşina ya da yabancı çehreler bir belirip bir kayboldu.
Marta. Kemikli elmacık kemiğine, pişkin gülümsemesinin kenarına kondurduğum her busenin ardından hafif bahar rayihalarıyla ciğerlerimi çiçeklendiren hobgoblin. Belki o da, o küçük yeşil yaratık da, şimdi…
Hayır. Buna izin veremezdim. Yavaşça doğruldum. Başımı kaldırdım ve soğuyarak sertleşen akiklerimi honaya kaldırdım. O da bana bakıyordu.
Orada, gözlerimde ne gördüyse gözlerini benden ayırmadı. Sadece baktı. Sonra dudaklarını araladı. “Gümüşgaga Süvarileri’ne haber salın.” Durdu. “Savaşa gidiyoruz.”
Dudaklarımda memnun bir tebessüm kıvrıldı.
Gökalp, “Bu mümkün değil!” diye atladı. Başını hızla salladı, bukleleri alımlı altın çiçekler gibi yanaklarında dans etti. “Gümüşgagalar, Yüksek Ada’dan Peri Vahası’na en iyi ihtimalle yedi saatte ulaşır. Oraya ulaştığımızda kül ve kandan başka bir şey bulamayabiliriz.”
Kalbim tekledi. Avuçlarımda biriken kül ve kanı hayal meyal görür gibiydim. Hayır, hayır, orada olmalıydım.
Ilga, “Çok geç,” diye fısıldadı. Kar tanesi lekeli siyah gözlerinde tıpkı kar yağarken olduğu gibi duru bir sessizlik ve soğukluk vardı.
“Bir yolu var.”
Herkes bana baktı ancak ben dikkatimi ona yönelttim. Şimdi menekşelerinde coşkulu yıldız patlamaları meydana gelen elçiye.
“Ay Elçisi.”
Ondan ne isteyeceğimi biliyordu. Bu yüzden başını hafifçe eğerek, “Maral Ahu,” dedi. Dudaklarında belki de bin yıllık bir tabuyu kıracak olmanın oyunbaz gülümsemesi peyda oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCI VE CEYLAN
Fantasi"Yavru ceylan," diye fısıldadı. "Yolunu mu kaybettin?" Avcı'ydı bu. Her gece karnına gümüş bir hançer sokup, gelin çiçeği beyazı geceliğini kanlar içinde bırakan kâbusuydu. Kasıklarına giren sancıydı. Alacakaranlığa bıraktığı acı dolu feryattı. Ve ş...