° HEP İYİLER Mİ BEDEL ÖDER?
Akşamın hafif puslu havası sahile çökmüş, serin bir rüzgar usul usul esmeye başlamıştı. Denize açılan birkaç balıkçı teknesi küçük oyuncakları andırıyordu. Dalgaların kıyıya her vuruşunda çıkardıkları sesi dinliyordum. Başım ağrıyordu, düşünmekten ve bundan sonra olacaklar yüzünden endişelenmekten harap olmuştum. Rüzgar yüzüme vuruyor, saçlarımı iki yanımdan geriye savuruyordu. Serinlik biraz olsun rahatlatıcıydı fakat düşüncelerim hala daha el yakıyordu.
Uğur’un teknesine sırtımı dönmüştüm, yine de hala daha etrafa gerilen sarı olay yeri inceleme şeridinin içinde duruyordum. Polislerin sesleri geliyordu anbean ancak odaklanmıyordum. Huzursuzluğumu üstümden atamamıştım bir türlü. Polisi aramak en mantıklı çözümdü ve fakat bu durumun Uğur’un başına bela açmasından da korkuyordum. Öte yandan Uğur’un şu anda yapılan araştırmayı destekleyecek eylemlerde bulunmuş olma ihtimali de kemirip duruyordu beynimi hala daha.
Bıçağı polise teslim etmiş sonrasında da ifadelerimizi vermiştik. Farklı bir şey anlatmamıştık zira ikimiz de aynı anda aynı olayları yaşamıştık. Bıçak üzerindeki kan araştırılmak üzere götürülmüştü, çok geçmeden kanın kime ait olduğu ortaya çıkardı. Benim merak ettiğim asıl konu üzerinde Uğur’un DNA’sıyla eşleşecek bir dokunun çıkıp çıkmayacağıydı.
Teknenin hemen yanındaki kumların üstüne saçılı aletlerden birkaçı bıçakla beraber analize gönderilmişti. Karan tüm bunların katilin bir oyunu olduğunu düşünüyordu, ona yapılanın aynısı olduğunu... Ancak onun evinde bulunan bıçağın üstünde Ahmet’in kanı hariç hiçbir parmak izine ya da dokuya rastlanmamıştı. Çünkü bıçağı yerleştiren kişi Karan’a ulaşamamıştı. Bu sefer de aynısı olursa Karan haklı demekti. Ama bıçakta Uğur’un DNA’sına rastlanırsa... İşte işler o zaman karmaşık bir hal alırdı.
Başımı omzumun üstünden geriye doğru çevirip bir adım gerimde, kumların üstüne oturmuş bir halde denizi seyreden Karan’a baktım. Dalgın gibi görünmesine rağmen ona baktığımı fark etmişti hemen.
“N’oldu?” dedi yorgun bir sesle. Hapishaneden çıktığından beri ordan oraya savrulup durmuştu. Akşam olmuştu ve biz daha yemek bile yememiştik. Sessizliğimi bozmadığımda bakışlarını denizden ayırdı. Yeşilleri kahvelerime tutundu yorgun argın, o an anladım; yorgunluğu ne açlıktan ne de bitkin düşmektendi, onun da benim gibi kafasının içinde mücadele ettiği onlarca düşünce vardı. “Ne takıldı aklına?”
“Ya bıçakta Uğur’un parmak izi çıkarsa?”
Başını iki yana salladı. “Kafede Bahadır’ın kanından başka kan örnekleri bulunduğunu söylemiştin. Bıçakta Uğur’un parmak izi olsun olmasın, kan eğer Uğur’a ait değilse ona bir şey olmaz.”
“Doğru söylüyorsun.” Rüzgardan korunmak için trençkotumun yakalarını kaldırdım ve gidip yanına oturdum. “Eğer katil başkasıysa ve cinayet Uğur’un üstüne kalsın diye oyun kurduysa kafede bulunan kan örneklerinden haberi yok demektir.”
“Sence Bahadır onu yaralamayı nasıl başardı?” diye sordu. Gözleri ilerde, denizin üstündeki balıkçı teknelerindeydi. Onun gibi denize dönüp düşündüm. İzlediği yol mantıklıydı, Uğur’un üstünde durmak yerine Bahadır’ın üstünde durmalıydık. Bizi çözüme götürecek isim Bahadır’dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K U M P A S | TAMAMLANDI
Детектив / Триллер"Simsiyah bir gece kelebeğisin sen. En fazla yirmi dört saatlik bir ömrü uçarsın." 🌿 "Ben öldürmedim!" Korkunç bir titremeye esir düştü bedeni. Gözleri, kendisine inanacak birini aradı etrafında. "Onu ben öldürmedim!" diye haykırdı birkez dah...