5 / KAYIP DÜŞ

1.5K 126 439
                                    


° Contra - Islak Kum

°KAYIP DÜŞ

KOĞUŞ:

Hayal kurmayı çok uzun zaman önce bırakmıştı adam. Bir şeyler inşa etmekten, inşa ettiği onca şey başına yıkıldığında vazgeçmişti. Yaşadıklarının kolay şeyler olduğunu düşünmüyordu. Zaten adam yaşamanın kolay olmadığını da biliyordu. Fakat bir sınır olmalıydı. Çünkü en nihayetinde o da epi topu bir insandı. Ve bazen insan bu koca dünyada bir karıncadan bile daha aciz kalabiliyordu.

Pes etmek onluk değildi ama mücadele etmek de artık içinden gelmiyordu.

Aciz olmaktan daha kötü olanı varsa o da bu acizliği bir nefes gibi kursağında taşımaya alışmaktı.

Ne için yaşıyordu adam? Bu sefil hayatı kim uğruna devam ettiriyordu? Aldığı her nefes kursağında kalıp koca bir düğüm oluyordu. Ve adam yutkunamıyordu bile. Yaşamak bu değildi. Adam daha önce yaşamamış olsa bu kötürüm hayatı belki bir nebze benimseyebilirdi. Ama yaşamıştı.
İliklerine kadar. Dolu dolu... Adam yaşamak nedir çok iyi biliyordu. Ve bu yüzden uzunca bir süre önce, kaderi ona kötü bir oyun oynamaya karar verdiğinde, yaşamayı bırakmıştı.

Nefes alıp vermek değildi yaşamak. Kalbin göğüs kafesinin içinde düzenli bir ritimde atması değildi. Monitörde akan inişli çıkışlı çizgiler de değildi. Nefes alırken hayal kurmaktı. Kalbin o düzenli ritmini bozup arada bir de olsa telaşla çırpınması, teklemesi, olduğu yerde büzüşüp küçücük olmasıydı. Yaşamak sızar gibi uyumak değil de uyuduğunda uyanana kadar rüyalar görebilmekti. Adam bunları yapmayalı çok uzun zaman olmuştu.

O kadar uzun zaman olmuştu ki hatta hayal nasıl kurulur unutmuştu? Bilinçaltında tek küçük bir imge kalmadığından rüyalara yabancılaşmıştı uykuları. Sızar gibi uyumaya, ölür gibi nefes amaya alışmıştı adam. Ama şuanda karşısında gördüğü surete bir türlü alışamamıştı.

Elini kaldırıp yüzüne eğilen yüze dokunmak istiyordu ama bunu yapacak gücü kendisinde bulamıyordu. Hayal mi yoksa rüya mı görüyordu ayırt edemiyordu. Bunları yapmayı becerecek durumda olmadığının farkındaydı. O yetiyi kaybetmişti adam. Aklı sadece gerçeklere çakılı kalmıştı. Ve sadece hakikatle dolu bir hayat ızdıraptan başka bir şey değildi. Belki de karşısındaki yüz gerçekti. Yeşillerine sabitlenen kahvelerin tanıdık gelmesi normal miydi?

Bakışları kıpırdayan dudaklarına düştü. Kulakları bir fırtınanın ortasında kalmış gibi uğuldadığından kelimeleri doğru düzgün seçemiyordu. Ona ne anlatıyordu? Merak ediyordu. Anlamak için çaba sarf ediyordu ama bir türlü anlayamıyordu. Dudaklarından dökülen her bir kelime heba oluyordu. Sadece birinin kulağından tutabilse tüm cümleyi dize getirecekti ama yapamıyordu. Adam uzun zaman sonra ilk defa birini dinlemek istiyordu ama bu sefer de kelimeler ondan kaçıyordu.

Yüzünde dolaşan parmakları hissetti. Yaralarının üzerinde usulca geziniyorlardı. Adam bir kez daha elini kaldırmaya çalıştı. Bedeni bir pelteden farksızken bunu yapabilmesi çok zordu. Ama içinde boy ölçüşemediği bir istek vardı; ona dokunabilme isteği. Böylece hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu anlayabilirdi. Ve eğer hayalse parmakları daha ona dokunurken buharlaşıp yok olurdu. Böylece adam sırf onu biraz daha görebilmek uğruna güçlükle açık tutuğu göz kapaklarını indirebilir ve kendini çeken o yorgun hisse teslim olabilirdi.

K U M P A S | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin