SENİ SEVİYORUM
Sırtımı duvara yaslamış, hastane önlüğünün içinde bir çocuk gibi mızıldanan Korkut’a bakıyordum sessiz sessiz. Kollarımı göğüslerimin üstünden bağlamış, bir ayağımı diğerinin üstüne atmıştım. Karan dışarıda Meral’le konuşuyordu, Uğur’u merak etmişti. Uğur’u merak etmediği tek bir saniyesi yoktu. Buraya gelme sebebi bendim o yüzden onu daha fazla zorlamamak adına hastaneye gelirken Nevra’ya haber vermiştim.
Ve şu an Nevra Korkut’a illallah dedirtecek kadar ilgi yağmuruna tutturmuştu onu.
“Ya, of! Yeter!” dedi Korkut en sonunda. “Çek şu elini yastığımdan. Bir rahat ver artık ya!”
Korkut rahat etsin diye arkasındaki yastığı düzeltmeye çalışan Nevra kaşlarını çatarak doğruldu Korkut’un üzerinden. “Niye bağırıyorsun ya?!” dedi kendi de bağırarak. “Rahat et diye uğraşıyoruz herhalde burda! Ne kıymet bilmez adamsın be!”
Eliyle kolundan geriye doğru iteledi Korkurt Nevra’yı. “Bunalttın çünkü! Yastığı düzeltiyor musun yoksa onla cilveleşiyor musun belli değil! Şu karnımdaki yaradan daha çok canımı sıkmaya başladın şu an! Çekil üstümden!” Eliyle kış kış işareti yaptı. “Uzaklaş!”
“Görüyor musun şunun yaptığını Karaca?” dedi Nevra hayretle bana dönerek. “Biz adam için endişelenelim, koştur koştur hastanelere gelelim beyefendi bizi tavuk kışkışlar gibi kışkışlasın.” Sinirli bakışlarını Korkut’a çevirdi. Sonra aniden üzerine eğilip arkasındaki yastığı çekip aldı. Korkut inleyerek yastıktan kalan boşluğa yıkılırken beklemeden yastığı yüzüne fırlattı. Korkut’tan yükselen inleme sesiyle yaslandığım duvardan ayrılıp yatağa yaklaştım.
“Nevra n’apıyorsun?” dedim Korkut’un yüzünden yastığı çekerken. “İyi misin?” dedim ardınan Korkut’a. Bedenini, yarasını sakınarak yeniden doğrulttum. “Çok zorladı mı dikişlerin? Hemşireyi çağırayım bir kontrol etsin istersen?” Yastığı yeniden sırtına koyup acıdan buruşan yüzüne baktım endişeyle.
Birbirlerine kenetlediği dişlerinin arasından kesik nefesler alırken başını iki yana salladı gerek yok anlamında. Avuç içi yarasının üstüne kapanmıştı ama. Nevra’ya dik bir bakış yolladım. Canını yakmıştı adamın.
“Ne?!” dedi burnundan kıl aldırmayan bir tavırla. “Yarası daha çok rahatsız ediyordur şimdi işte, tam da olması gerektiği gibi..” dedi Korkut’a dik dik bakarak.
“Ya al şunu götür başımdan!” diye yükseldi Korkut. “Böyle dost düşman başına! Al götür Allah aşkına! Neden getirdin ki zaten?”
Nevra bismillah diyip “Ne biçim konuşuyorsun sen ya!” diye yükselmeye başlamıştı ki hemen araya girip “Yeter!” dedim sertçe. “Çocuklaşmayın ikiniz de. Nevra, yanında kalacak Korkut. Ben birazdan Karan’la ayrılacağım hastaneden. Yalnız bırakamam seni. Hiiçç öyle bakma bana.” dedim itiraz etmeye hazırlandığında. “Aileni aramamı istemiyorsan Nevra’yla güzel güzel geçinmeye bak.” diye tehtid ettim. Zira annesi onu Nevra’yı üçe beşe katlayacak cinsten bir bunaltmanın eşiğine götürürdü bunu o da çok iyi biliyordu. Homur homur ederek önüne döndü bu yüzden.
“Ben bu saatten sonra buna bakıcılık yapmak ister miyim sence?” diyerek ikinci bir yükselişe kolları sıvayan Nevra’ya döndüm taviz vermeyen bir tavırla. “Senin de dedeme benim hakkımda bilgi verdiğini unutmadım. Eğer dargınlık gütmemi istemiyorsan uslu uslu Korkut’un başını bekle.”
Diklenerek havaya kaldırdığı çenesi sözlerimi duyar duymaz süklüm büklüm bir halde geri indi. Bakışlarını kaçırdı hızla gözlerimden. İkisine de son derece ciddi bir bakış attım. “Şimdi gidiyorum. İkiniz de düzgün durun, sataşmayın birbirinize.” Çıt çıkarmadılar. Korkut’un yüzündeki hoşnutsuzluk mimiklerinden akıyordu adeta. Umursamadım. Yalnız falan bırakamazdım onu bu halde. Daha fazla konuşmadan onlara arkamı dönüp odadan çıktım.
Karan kapının karşısındaki duvara yaslanmış bir halde dikiliyordu. Kapı açılınca yere sabitlediği gözlerini kaldırdı. Göz göze geldiğimizde dudakları küçük bir tebessüme yuva oldu. Son zamanlarda edindiği bu alışkanlık beni bir gün kalpten götürecekti, haberi yoktu.
“Telefonla konuşuyorsun sanıyordum.” dedim ritmi şaşalayan kalbimi görmezden gelerek. Kapıyı arkamdan kapatıp yanına yaklaştım.
Başını salladı hafifçe. “Konuştum.”
“Neden gelmedin içeri? Burda tek başına beklemeseydin keşke.”
Çenesini yukarı kaldırıp “İyi böyle.” dedi. “İstiyorsan biraz daha kal. Ben beklerim seni burada.”
Anlam veremediğim bir şekilde hoşlanmıyordu Korkut’tan. Nefret etmek gibi değildi de daha çok... hazzetmiyor gibiydi. Korkut’ta onu rahatsız eden bir şey vardı ama neydi, kestiremiyordum. İkisi arasında kalmamak için de bu konuyu dillendirmiyordum. Belki de Karan da arada kalmamam için dile getirmiyordu bazı şeyleri. İç geçirdim. İçimde bu meseleden uzak durmamı fısıldayan bir ses vardı. Ben de öyle yaptım.
“Nevra geldi zaten, kalabalık etmemize gerek yok. Biz gidelim artık.” dedim gülümseyerek.
Yaslandığı yerden doğrulup elini bana uzattı tutmam için. Yadırgamadan tuttum uzattığı elini. Hangi ara alışmıştım buna bilmiyordum lakin tenim tenine yabancılık gütmüyordu garip bir şekilde. Yürümeye başladık. Dudaklarımda yer edinen tebessüm içime ılık ılık nüfuz ederken “Nereye gidelim?” diye beklemediğim bir soru yöneltti.
“Uğur’un yanına...” dedim saf saf.
“Meral ayrılmamış hastaneden. Bekliyormuş hala daha başında. Akşama kadar gitmesek de olur.” dedi.
İlerleyen adımlarım durdu. Şaşkın şaşkın baktım yüzüme. Ciddi miydi şu an? Böyle bir teklif beklemediğimi gördüğünde yorgun bir nefes bıraktı dışarıya.
“Çok yıprandın Karaca. Günlerdir hastaneyle emniyet arasında mekik dokuyorsun. Ondan önce de cezaevinin yollarını ezber etmiştin. Farklı bir yere gidelim, kafan dağılsın istiyorum. Çok yükleniyorsun kendine, biraz olsun nefes al istiyorum.”
Bunları diyen adam da cezaevinden çıktığından beri benimle birlikte ordan oraya sürüklenip duran adamdı. Tek yıpranan ben değildim ki. Onun yıllardır yaşadıklarının yanında benim birkaç aydır çektiğim derde dert denir miydi? Dense bile, bunu onun yüzüne baka baka söylemeye utanırdı dilim.
“Tek yıpranan benmişim gibi konuşuyorsun Karan. Birlikte yaşadık ne yaşadıysak. Kendini görmezden gelmeye başlama yine.”
“Görmezden gelmiyorum kimseyi.” dedi. “Ben sana bakarak da soluklanabiliyorum, bunun için başka bir yere gitmeye ihtiyacım yok.”
Gözlerimi kırpıştırdım birkaç saniye. Yanaklarımın kızarmaya doğru yol aldıklarını hissettiğimde kaşlarımı çattım hızla. “He ben yapamıyorum o dediğini yani, öyle mi?” dedim, utandığımı anlamasın diye.
Kaşlarını kaldırdı ondan beklemediğim bir muziplikle. “Bilmem, yapabiliyor musun?”
Kaçacak yerim kalmamıştı, an itibariyle al al olmuş yanaklarla bakıyordum yüzüne.
“Yapabiliyorsan da ziyanı yok.” dedi beni daha fazla zora sokmamak adına. “Biz yine de senin istediğin bir yere gidelim.” Elimden çekerek yeniden yürümeye başladı. “Nereye gitmek istersin?”
“Gitmek istediğim bir yer yok.” diye mırıldandım. “Ama ille de istediğim bir şeyi söylememi istiyorsan... Birlikte uyumak isterim.”
İkimiz de günlerdir uykusuzduk. Ve ikimiz de yıllardır dermansızdık. Yorgunluğumuzu bir kenara bırakıp birbirimize sarılarak uyumak istiyordum tam şu anda. O yılların yalnızlığını silip atsın zihninden ben de tesellisiz kalan küçük Karaca’yı onun sıcak kollarına bırakayım istiyordum.
Başımı yastığa koyduğumda gelmeyecek o uyku, göğsüne koyduğumda gelip kirpiklerimin arasından sızacaktı içeri, biliyordum.
“Hadi gidelim o zaman.” dedi gülümseyerek.
“Nereye?”
Gidecek yerimiz vardı ama yalnız kalabileceğimiz bir yer yoktu. Nereye gidecektik? Ona gidemezdik, annesi vardı. Bana da gidemezdik, ben o eve bir daha kolay kolay gidemezdim çünkü.
“Uzun zamandır gitmediğim bir yer var. Sen de gitmedin oraya yıllardır. Özlemiştir bizi. Gidip de bir merhaba diyelim ona.”
Aklıma tek bir yer geldi hemen. Çocukluk yıllarımdan kalma o yer... Kaşlarımı kaldırdım acaba der gibi. Karan’sa başını salladı doğru bildin dercesine. Yüzümde aydınlık bir gülümseme belirdi. Heyecanlandım küçük bir çocuk gibi.
“Çabuk olalım o zaman.” dedim elini çekiştirerek. “Oyalanmayalım hadi, hadi!”
Küçük bir kahkaha döküldü dudaklarından. Parmakları elimi daha sıkı kavrarken adımlarımı benimkilere uydurdu.
Hastaneden çıktığımızda otoparka yöneldik direk. Nevra gelirken arabamı da getirmişti. Araba sürcek halde olmadığımdan anahtarı Karan’a vermiştim. O sürücü koltuğuna geçerken ben de yanına yerleştim bu yüzden. Kemerlerimizi taktık, bize iyi geleceğine adım kadar emin olduğum o yere gitmek için yola koyulduk.
![](https://img.wattpad.com/cover/170379467-288-k946274.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K U M P A S | TAMAMLANDI
Misterio / Suspenso"Simsiyah bir gece kelebeğisin sen. En fazla yirmi dört saatlik bir ömrü uçarsın." 🌿 "Ben öldürmedim!" Korkunç bir titremeye esir düştü bedeni. Gözleri, kendisine inanacak birini aradı etrafında. "Onu ben öldürmedim!" diye haykırdı birkez dah...