GİRİŞ

2.1K 149 126
                                    

Şarkı: The Untold - Secession Studios

Karanlığın hüküm sürdüğü dünyalarda insanların başlarından aşağıya yağmur yağmaz, kan damlardı. Gökyüzünden yağmur yerine damlayan kan, insanların damarlarından sızardı.

Karanlığın hükümdar olduğu yerlerde yaşayan insanlar, her köşe başında yaşanan dehşet verici bir şeye ya rastlarlar ya da bizzat kendileri yapardı. Ya kan akıtırdın ya da akıtılan kan seninki olurdu.

Ve insanlar kan akıtmayı severlerdi. Çünkü acımasızlardı. Çünkü hissetmezlerdi. Empati kurmazlar, yaşananları hafife alır küçük görüp zihinlerindeki işe yaramaz bir kısma atıp gömerlerdi. Geride ise parçalanmış bir kalp bırakırlardı.

Deniz mavisi gözlü adam arabanın camından dışarıyı izlerken kendisinin bu acımasız dünyadaki yerini sorguladı bir an. Kafasındaki sorular bir yol ayrımı oluştururken hepsi aynı yola çıkıyordu: Vahşetin kanlı ve sonsuz yoluna. O bu yola aitti.

Şeytan cennetin huzur ve barış kokan bahçelerinde başkaldırdığında oradan kovulmuştu. Onun zehirli düşünceleri ve kutsallıktan mahrum bırakılmış benliği o ilahi topraklarda daha fazla kalmayı hak etmiyordu.

Böylece şeytan gidip kendi dünyasını yarattı. Kutsallıktan uzak, dehşete hakim. Gelmiş geçmiş tüm vahşetlerin tüm intiharların tüm iğrençliklerin yapıldığı yer; yani kötülüğün emel bilindiği, günahlara yuvalık yapan topraklar. O topraklarda hamile kalan bir anne yavrusunu daha karnındayken art arda hançerleyerek öldürür ya da onu kötülüğün ırmağıyla besler, bebek doğunca küçük bedeni cehennemin kan kırmızısı yeri ve göğüyle ilk kez karşılaştığında ve ilk kederli nefesini alıp ağlamaya başlayacakken anne buna fırsat vermeden kendi elleriyle evladını boğardı. Onu göğüs uçlarından süt değil kan fışkırırken diri diri gömerdi. Bunu yaparken yaşadığı haz, onun için cennette olmak kadar güzeldi.

Cennetin aksine cehennem, içince ağızda tatlı bir his bırakan sulara sahiplik yapan göllere değil kan ve alev şelalelerine ev sahipliği yapan bir yerdi. Şelaleden kan akıyordu; günahkar ruhlar şelaleye yaklaştığı anda kanın acı ve ağır kokusu bütün damarlarını sarmalıyor, kurumuş ve solgun ölü bedenlerini baştan çıkartıyor, kendisine çekiyordu. Ölüler canlanmaya başlarken ve tekrar yaşadıklarını hissediyor, şelaleye efsunlanmış bir şekilde yaklaşıyorlardı.

Ölüler şelaleye yaklaşıp kanın kokusunu içlerine şehvetle çektikçe kendilerinden daha da geçerken daha da canlı bir hale geliyorlardı. Bütün uzuvlarını baştan hissetmeye başlarken gözlerini şelaleden akan kandan çekmeden o şelaleye girerlerse tekrar dirileceklerini sanıyorlardı. Şelalede kanın döküldüğü kısımda ne olduğuna bakmadan kendilerini içine atıyorlardı.

Ve o an cayır cayır yanmaya başlıyorlardı. Şelalenin sonunda kanın kan gölüyle birleşmesi gereken yerde ateş vardı. Ölüler kendilerine alev çukuruna atıp kül olana kadar alev alıyorlardı. Az önce cezbedilip kendilerini bakmadan attıkları yerde hissettikleri bütün canlılık sonlanıyordu. Tekrar hissetmeye başladıkları uzuvları baştan parçalanmaya, yanmaya kül olup dağılmaya başlıyordu. Az önce nefes alıyor gibi hissederken şimdi her aldıkları nefesle içlerine daha da sızan ateş onlara sonsuz bir işkence yaşatıyordu. Damarlarına dolan alev onları içten kurutuyordu. Parçalan, yan, kül ol. Tekrar tekrar bunu yaşıyorlardı.

Şeytansa onları izlediği tahtından bu acınası tablo karşısında büyük bir haz ve tatmin duygusu alırdı. O bu tarz şeyleri bir oyun olarak gören kişiydi ve cehennemine gelen günahkar ruhlar da oyuncaklarıydı.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin