26. BÖLÜM - GERÇEKLİĞİN KÂBUSU

126 12 370
                                    

Şarkılar:

Death Is Closer Than You Are - Doruk Doyran
Zombie - Bad Wolves
Monsters - Tommee Profitt, XEAH

İçimde derin bir boşluk vardı.

Bu boşluk aldığım her bir nefesle daha da derine kazınıyor ve derinden kanıyordu. Boşluk, simsiyah gözlerimi andıran bir karadelik gibi göğüs kafesimin en ortasına tahtını kurmuştu ve beni de kendisine köle olarak belleyip zincirlemişti. Beni gittiğim her yerde takip ediyordu, gölgesi her yerde üzerime düşüyor; bana sürekli kendisini hatırlatıyordu. Boşluğun verdiği o amansız donukluktan kurtulamıyordum. Yaşamak için kalan son güç kırıntılarımı da içine çekiyordu. Beni içten içe öldürüyordu.

Boşluğun yerinin bir daha asla doldurulamayacağını bilmekti belki de üstümdeki bu donukluğun sebebi. Çünkü ondan gittiğimden beri yerinden sökülen kalbim ve paramparça olan ruhum, o boşluğu oluşturmuştu. Bir daha asla ona geri gitmeyecektim, bir daha asla aşık olmayacaktım ve bir daha asla ama asla iyileşemeyecektim.

Yaralarım her gün ilk günkü gibi acı verecekti onlara dokunduğumda veya direkt baktığımda. Bu yüzden onları sadece göz ardı edecektim.

Bu acı geçmezdi, ne yaparsam yapayım geçmeyecekti. Artık hayatımın sonuna kadar bu boşluk göğsüme mesken kurmuş bir şekilde yaşayacaktım. Yaralarım asla kabuk bağlamayacaktı çünkü her bir an, hatıra ve düşünce onları tekrardan deşecekti. Ben olan biteni asla unutamayacaktım.

İlerleyebilmem için yeni bir sayfa açmam şarttı, bu yüzden bu malikanedeydim artık. Bu yüzden artık Hazal Kızıltan'dım.

Torbaya sert bir yumruk daha attım. Sonra birkaç tane daha. Ama elimde değildi. Balodan sonra günler geçmişti ama ben sanki hala o terasta, ilk karın gökyüzünden intihar edip yeryüzüne düştüğü yerde kalmıştım. Orada onunlaydım.

Onun hayatımdan çıkması göğüs kafesimin içindeki tüm doluluğu yırtmıştı, Lamia'nın ölmesi ve onun benim için ölmesiyle kalbim de yok olmuştu. Şimdi hayatımın geri kalanına en önemli organlarından birisi işlevini kaybetmiş yatalak bir hasta gibi donukça devam etmek zorundaydım. Etrafında olup biten her şeyi görebilen ve anlayabilen düzeyde ama konuşamayacak veya hissedemeyecek kadar hasta olan.

Boks torbasına birkaç yumruk daha attım ve sonra çok yorulduğum için kollarımı torbaya sarıp alnımı yasladım. Gözlerimi yumarken derin derin nefes alıp veriyordum, terlediğim için atkuyruğumdan çıkan saçlarım yüzüme ve enseme yapışmıştı.

Şimdi benim gözlerim kapalıydı ve o delici karanlıktan bana bakan kişi, o gün terasta bana kararmış kopkoyu mavileriyle bakan nefret ettiğim adamdan bir başkası değildi.

İçimdeki nefret, boğazıma kan misali dolduğunda o kanı kusmak için tekrar dikleşip gözlerimi sinirle araladım ve boks torbasına bağırarak vurmaya başladım. Acı ve öfke yüklü çığlıklarım boş spor odasında birkaç dakika yankı yaptı.

Bağırıyordum çünkü kendime bir söz vermiştim dairede olduğum o gün: Bir daha onun için asla ama asla ağlamayacaktım.

Bu yüzden elimden gelen tek şey bağırmak ve kendi ruhumun paramparça olması gibi etrafımdaki her şeyi yıkmaktı.

Artık annem yoktu ve annemin beni neden doğurduğunu biliyordum, onu çoktan aşmıştım. Ama bu sefer kendime ağlamama yasağı koyan bendim. O adam benim gözyaşlarımı daha fazla hak etmiyordu. O gün terasta bana söyledikleri, Lamia derken ki yüzsüzlüğü, acımasızlık yüklü bakışları ve sertçe kolumu tutan eli...

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin