22. BÖLÜM - SONUN BAŞLANGICI

667 26 534
                                    

Şarkılar:

Morass - Caitriona Caitir
Tchaikovsky: Swan Lake, Op. 20, Act 2: No. 10, Scene. Moderato - Pyotr Ilyich Tchaikovsky
Gravitational Forces - ITG Studios
Ainsi bas la vida - Indila
Middle Of The Night (Violin) - Joel Sunny
Dancing with Flames - Secession Studios, Greg Dombrowski

Uyku, gerçeklikten bir kaçıştı insanoğlu için. Uyuyunca düşünülmezdi, hissedilmezdi; insanı insan kılan şeylerden mahrum kalınırdı. Ve insan olmak bazen öyle ağır ve zehirli bir şeydi ki uyku iyileştirirdi, zehrin acısını dindirirdi.

O zehri akıtamazdı belki de ama sakinleştirici etkisi yaratırdı. Bazen acıdan kaçınılmıyorsa, acı geçmiyorsa elimizden gelen tek şey onu yatıştırmak olurdu. Hala hissederdin, acı hala orada olurdu ama nedenini unuturdun. Sancının sönük baskısına alışırdın aslında bedeninin değil de ruhunun yandığını fark ederken. Daha da çok sakinleştirici isterdin, daha çok uyumak isterdin. Belki de uyumak ve bir daha hiç uyanmamak isterdin. Kendi kafanda kurduğun, rüyalarında düşlediğin dünyada yaşamayı tercih ederdin bu dünyaya gözlerini aralamaktansa.

Ama insan devam etmezse, pes ederse bu doğuştan kaybedilmiş bir savaş olurdu. Savaşmak demek insanın hala tutunacağı şeyleri olması anlamına gelirdi. Tutunacak şeyleri olan kimseler kendileri için savaşırdı, pes etmezdi. O savaşta ne kadar darbe alsa da, yaralansa da ve yıpransa da kalkarak devam ederdi. Çünkü tutunacak şeyleri vardı, güne gözlerini aralamasını ve uykunun huzurlu kollarından hayatın acısına bodoslama dalmasını sağlayacak şeyleri.

Uyumuştum ve unutmuştum. Uyumuştum ve geçmişti. Uyanmıştım ve dünkü her şeyi kabus sanmıştım.

Ama her sakinleştiricinin etkisi de bir yere kadar sürerdi. Uykumun etkisi geçtikçe gerçekler yüzüme tokat gibi inerken yüzümü ellerimle çarptığım suyla daha da hoyratça yıkadım. Merdivenlerden aşağıya dün akşamki savaş meydanından sağ kurtulmuş gururlu bir asker edasıyla değil, o savaşta tanıdığı herkesin ölmesini izlemiş birisinin kaybetmişliği ile indim.

Uyanmıştım ve unutmamıştım. Uyanmıştım ve geçmemişti. Uyanmıştım ve dünkü her şeyin doğruluğunu yeniden sindirmiştim.

Amacım kahvaltı etmekti ama her şey yine zihnime üşüşürken gram iştahım olmadığını fark edip kendimi koltuğa attım. Öylece uzandığım sırada aklıma şimdi de gece uyuduğumda gördüğüm kabuslar geliyordu silik silik. Tek hatırladığım rüyalarımdan, kabuslarımdan bile kanın eksik olmadığıydı. Aklımda onlara dair tek kalan şey kıpkırmızı kan gölleriydi. Tıpkı dün beni kaçırmak veya korumak için hayatını feda eden herkesin o sokaklarda ölmesiyle bedenlerinden etrafa yaydıkları göl gibi.

Gözlerimi yumdum. Zihnim ilk defa acı verici bir şekilde bu kadar boştu. Sesler yoktu, vicdanım bile yoktu. Sadece dünün hatıraları vardı ve hayatını gözden geçirip her saniye daha da dehşete düşen ben. Belki de gerçekten de bir sakinleştirici almalıydım...

Koltukta bir süre daha öylece uzandım. Marin yoktu ve nerede olduğuna dair de hiçbir fikrim yoktu. Gece beş gibi gelmiş, ona ısıttığım yemeği yemiş ve konuşmamızın ardından da gitmişti. Ben ruhsal olarak ne kadar perişan haldeysem o da fiziksel olarak o kadar bitmiş olmalıydı.

Bir süre daha koltukta o şekilde uzandım. Boş bakışlarım şimdi de yan dönüp uzandığım için zemine mıhlıydı. Dışarıdan bakan bir göz için felçli birisi gibi dururdum muhtemelen.

Sonra aklıma dün akşam Gamze'nin nasıl olduğumla ilgili mesajlarını okumama rağmen ona mesaj yazmadığım geldi. Ayaklanıp telefonumu nereye koyduğumu hatırlamadığım için bir süre etrafta ona bakındıktan sonra giyinme odasında bulup salona geri indim. Bu uyuşuk halim hoşuma gitmemişti. Bu yüzden iştahsız da olsam gidip kendime acı bir kahve yaparak ada tezgaha kuruldum. Gamze'ye iyi olduğumu, nerede olduğunu, onun ve Esila'nın ne halde olduğu ile ilgili şeyler yazdım ama direkt bakmadığına göre meşgul olmalıydı.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin