Şarkılar:
Smells Like Teen Spirit - Malia J
Gel - Mabel MatizKendimi kaybolmuş hissediyordum. Sanki gözlerimi araladığımda kendimi nerede olduğumu hiç bilmediğim bir yerde bulmuştum, etrafımda sadece sonsuzluğa kıvrılan duvarlar vardı. Ayağa kalkıyordum, yürüyordum ve başka başka koridorlara sapıyordum. Kaybolmuştum, kaybetmiştim yolumu. Burada ne işim olduğunu bilmiyordum, buraya nasıl geldiğimi ve önceden olanları hatırlamıyordum. Ben kendimi hatırlamıyor, bilmiyordum.
Birkaç koridora daha saptım. Hafızamı zorlayarak bir şeyleri anımsamaya çalıştım ama nafile. Adımlarım telaşla hızlandı, göğüs kafesim aldığım hızlı nefeslerle şaha kalkmaya başladı. Şakağımdan bir ter süzüldü. Dudaklarım bembeyaz kesildi. Neredeydim ben?
Koridorlara saptım da saptım. Hiç bilmediğim köşelerden geçtim. Etrafta kimse yoktu, değil kimse hiçbir şey yoktu. Sadece gri renkteki uzun koridorlar. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Başka bir koridora daha girdim. Karşıma yine duvarlar çıktı.
Koşuyordum; bir yerlere varmaya çalışıyordum. Ama neye varmaya çalıştığımı bilmiyordum. Sanırım bir çıkış arıyordum ama çıkışı bulursam sonrasında nereye gideceğimi bilmiyordum. Dışarıda bir yerde beni bekleyen biri var mıydı? Gidebileceğim bir yer var mıydı? İnsan nereye gideceğini bilmeden ilerleyip durursa aslında sarf ettiği yolun hiçbir önemi kalmazdı ki.
Kaybetmiştim kendimi, aradığım benliğimin ise neye benzediğinden bihaberdim.
Yürüdüğüm koridorlar uzadıkça uzuyor, döndüğüm duvarların köşeleri daha da sivriliyordu. Etrafımdaki duvarların pürüzsüz yüzeyi gittikçe pürüzleşiyor; diken diken oluyordu. Artık koşuyordum çünkü dikenlerle kaplı duvarlar üstüme geliyordu. Koridorlar daralıyordu, dikenleri bana değdikleri anda nefesimin kesileceğini biliyordum. Bir ter damlası daha akıyordu şakağımdan. Yutkunmayı deniyordum ama boğazım öyle kuruydu ki kendi kendimi öksürüklere boğuyordum.
Koştum da koştum. Duvarlar gittikçe daralıyordu, dikenleri tenime değmesin diye adımlarımı daha da hızlandırdım. Etraftaki her şeyi hızla koştuğumdan buğulu görüyordum artık. Gerçi, görecek bir şey de yoktu. Ben her zamanki gibi boşluğun içinde yapayalnızdım.
Keskin bir acı hissettim. Nefesim tıkandı. Kirpiklerim ani acıyla titreşti. Acının kaynağını bulmak için çevirdim gözlerimi yere, buğulu bakışlarım zemine kaydı.
Artık sadece duvarlar dikenlerden oluşmuyordu. Zeminde de dikenler vardı. Gri, keskin ve sipsivri dikenler zemini komple kaplayarak namlusu havaya tutulan bir silah gibi yerden tehditkarca yükseliyorlardı. Ayaklarım çırılçıplaktı. Hissettiğim ani acı koşarken dikenlere basıp durduğumdan canım yandığı içindi. Canım çok yanıyordu. Ayağım dikenin içine saplanıyor hızla çıkarak bir ötekisine batıyordu. Gerimde bıraktıklarım ise çıplak ayak tabaklarımdan akan kan izlerimdi.
Peşimden bir yaratık koşsa kanımı izleyerek ve kokusunu alarak beni anında bulabilirdi. O yaratığın çığlığını duydum. Gözlerim korkuyla kapandı.
Duvarlar daralmaya devam ediyordu, peşimden koşturan yaratığın ağır adım seslerini duyabiliyordum. Canavarın açlıktan kokan ağzını aramızdaki mesafeye rağmen koklayabiliyordum. Onu göremesem ve nereden geldiğini bilmesem de peşimden geldiğini biliyordum. Beni yakaladığında paramparça edecekti; dişlerinden kanım süzülecek, cansız bedenim yerdeki dikenlere saplanmış bir şekilde hareketsizce uzanacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
General FictionHazal, yaşadığı bir olay üzerine yıllardır zorla tutulduğu yerden kaçmak zorunda kalır. Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkan ve bazı şeylerin karşılığında onu koruyabileceğini söyleyen deniz gözlü adam, Hazal'ın hiç tahmin edemeyeceği biri çıkmı...