20. BÖLÜM - KABULLENİŞİN MEZARLIĞI

703 27 330
                                    

Şarkılar:

Lovers' Tears (Are The Holiest Water) - Doruk Doyran
Lux Aeterna - Clint Mansell, Kronos Quartet
Rain In The Heart - Michele Morrone

İnsan bazen öylece durmak isterdi. Öylece durmak, kendisini o andan soyutlamak ve zamanın dışına çıkmak. Kendisini dışarıdan görmek ve olan bitene uzaktan da bakmak.

Bazen yakından baktığımızda büyük resmi değil, resmin küçük parçalarını görürdük ve bu aklımızı karıştırırdı. Yanlış anlamamızı sağlardı. Böyle durumlarda geriye çekilmeli ve büyük resmin tamamını görmeye çalışmalıydık.

Ama bazen öyle anlarda olurduk ki büyük resmi görmek bile durumu değiştirmezdi.

O andan, zamandan ve ortamdan soyutlamak istedim kendimi. Oraya hiç gelmemek, o kapılardan hiç geçmemek istedim. Çünkü o zaman bu manzarayı görmezdim. Hayatıma kaldığım yerden devam ederdim ve bir kez daha hayal kırıklığının o acı tadını damağımda hissetmezdim. Yüreğim bir kez daha böylesine dağlanmazdı. Benim içimde yine kıyametler kopmazdı.

Gözlerimi kırpıştırdım ve aksayan soluklarımı düzene sokmaya çalıştım ama bu yalnızca canımın sancımasını sağlayabilmişti. Canım yanıyordu çünkü hayal kırıklığı hiç bu kadar acı olmamıştı. Canım yanıyordu çünkü o, benim güvenimi şimdiden boşa çıkarmıştı.

Ayakta zor durmuyormuşum gibi maskemi kuşanmaya çalıştım hemen. Sırtımı dikleştirdim ve yüzümde hiçbir mimik olmamasına özen gösterirken kilitlenmiş bir şekilde sevdiğim adama doğru bakmaya devam ettim. Birkaç saniye henüz geçmişti ki o da benim varlığımı hissetmiş olmalı ki bakışlarını sonunda önündeki kadından çekti ve bir anda olduğum yere baktı.

Göz göze gelmemizle bakışlarına bulaşan şaşkınlığı aramızdaki mesafeye rağmen seçebilmiştim. Ama onun şu an yaşadığı şaşkınlık, benim içimde kopan heyelanın yanında bir hiçti. Benim tüm içim paramparça olurken Marin'in denizindeki dalgalar ancak bir anlık sallanabilmişti o kadar.

Niye şaşırmıştı onu da anlamamıştım, sonuçta beni buraya kadar hiç problemsiz getiren onun emrettiği Kunterlerdi.

Ona sadece öylece baktım, o çok sevdiğim koyu mavilerine yüzümün tezatlığına rağmen duygu barındıran gözlerimle baktım. Hislerimi saklamadım çünkü bir tek onun hislerimi görebileceğini biliyordum ve şu an görmesini istiyordum. Bana yaşattığı bu hissi görmesi ve anlaması lazımdı.

Marin yüzünü ifadesiz tutmayı başarabilse de -hatta yüzünde en ufak bir mimik bile oynamamıştı- bakışlarındaki şaşkınlığı perdeleyebilmesi biraz zaman aldı. Onun bir yere bakıp durduğunu fark eden karşısındaki kişi de bakışlarını takip ettiğinde beni görebildi. Bakışlarım koyu mavilerden Alev Sarıcı'nın kehribar rengi gözlerine kaydığında kadınla uzun zaman sonra göz göze geldik.

İnsanın hayatının rolünü yapması gereken zamanlar olurdu ve ben bu zamanları çok sık yaşıyordum. Şimdi yine o anlardan birisindeydim.

Çenemi dikleştirirken hiç oyalanmadan kendimden emin ve ağır adımlarla dolu masaların arasından geçmeye başladım. Alev Sarıcı artık bana bakmasa da Marin hala bakıyordu, bense bakışlarımı onlara doğru yürürken etrafta gezdiriyordum. Bu tabloya komple baktığımda ve büyük resmi görmeye çalıştığımda iki güçlü klanın varisinin insan içinde bir restoranda yemeğe çıktıklarını görüyordum. Ama ortada bariz detaylar da vardı ve bazı ressamlar o tabloları detaylara dikkat çekmek için çizerdi. Ben de bu tablo karşısında detaylara takılmadan edemiyordum. Yıllardır evlenmesi planlanan iki varis baş başa yemek yiyordu, birisinin hayatında çoktan birisi vardı ve bu buluşmayı o kişiden saklamıştı. Bu durumda o kişi ne yapmalıydı?

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin