BİRİNCİ BÖLÜM

462 224 40
                                    

Herkese merhabaa... Sizlere yeni bir hikaye ile geldim. Buyrun bakalım, umarım beğenirsiniz... 🤍

Ayrıca hikayeyi beğenmeyi unutmayın lütfen canlarım... 🌺

🪶🪶🪶

"Yaşarken ölmenin acısı mıydı kalpteki yara, yoksa en yakının ihaneti mi? "

                                                    ༄༄༄

Rüzgarın tenimde bıraktığı küçük ısırıklara aldırmayarak uçuşan saçlarımı yüzünden çekmeye çalıştım. Rüzgar çok hızlı esiyordu, sanki beni bir an önce düşürmek istiyordu. Ona istediğini verecek miydim? Vermeliydim… Son gelmişti artık, yıllarca kaçmıştım bundan ama artık kaçamazdım işte. Bitmişti her şey… En başından beri bitmesi gereken şimdi bitecekti… 

"Son duanı et! " dedi en sert sesiyle. "Ya da vasiyetini… " 

Sessiz kaldım. Ne diyebilirdim ki? Son kez edilecek bir dua hemen akla ilk gelen olmazdı ki. Düşünmeliydim, kafamı toparlamalıydım, arkamda bıraktıklarımı düşünmeliydim. Hangisinin bana ihtiyacı vardı? Hangisinin yanında olmalıydım? Annem, babam, ablam… 

Dört kişilik kendi halinde bir aileyiz biz. Kimseye zararımız dokunmadan sürdürürdük hayatımızı. Babam işine gider, annem hastanesine gider ablamla ben de okulumuza giderdik. Ablam üniversitedeydi, bense lise son sınıfta. Sınava girecektim, hayallerime kavuşacaktım. Ama hiçbir şey olmadı. Hayallerim beni yarı yolda bıraktı. Hayat beni yarı yolda bıraktı ve beni ölümün kıyısına savurdu. 

Şimdi nerede miyim? Okulda olmam gerekirken ben metrelerce yüksek bir uçurumun yanındayım. Ayaklarım sadece bir adım atarsa her şey son bulacak ve ben bir bilinmezliğe düşeceğim. Kimse, hiç kimse kurtaramayacak beni. Öleceğim… 

"Konuşacak mısın? " Karşımda duran maskesinin altından sert çehresi belli olan adama baktım. Kimdi, neyin nesiydi bilmiyordum. Ama tehlikeliydi, on dokuz yaşında bir kızı öldürebilecek kadar da acımasızdı. 

"Ben… " dedim dakikaların sonunda titrek nefesimi verdiğimde. "Ben ölmek istemiyorum. "

Güldü… Burnundan sert bir nefes verip güldü sözlerime. Komik miydi? Sanmıyorum… Ne vardı o halde, neden gülüyordu? 

"Üzgünüm küçüğüm ama sen benim ellerimden ölmeye mahkumsun! " Üşüyordum; esen rüzgar değildi beni üşüten, karşımdaki soğuk gözlerle kahve gözlerime bakan adamdı. 

"Neden? " dedim fısıldayarak. Öyle sessiz çıkmıştı ki fısıltım gücümü kaybettiğimi anlıyordum. Ama hala anlamıyordum, neden buradaydım bilmiyordum. 

"Öyle olmak zorunda. " dedi bu sefer de derin bir nefes vererek. 

"Neden burası peki? Neden bir uçurum kenarı? " Güldü… Yine sözlerime güldüğünde kaşlarımı çattım. 

"Babanın tercihi bu yönde çünkü! " Ne? Ne demişti az önce? Babamın tercihi mi? 

"Ne? " dedim kafamdaki sorulara istinaden. "Ne demek bu? " 

Adam birkaç adım yaklaşıp önümde durdu. Gözleri gözlerime değdiğinde karşısında titrememek için zor duruyordum. 

"Baban anlatmadı mı? " Soğuk sözlerine boş gözlerle baktım. Aslında sorularını duymamıştım, zira baktığım gözleri çok tanıdıktı. Ben bu adamı bir yerlerde görmüş müydüm? Evet… Çok tanıdıktı, çok yakındı… 

"Sen… " dedim gözlerimin önünde beliren silüetle. Bu… Bu o muydu yoksa, tahmin ettiğim kişi miydi? Bu sert yüz hatları… Bu zifiri karanlık gözler… Gerçekten o olabilir miydi? 

Senden Kalanlar Vaveyla (I) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin