YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM

126 107 2
                                    

Herkese selamm.. 😚
Nasılsınız bakalım? Umarım iyisinizdir.
O zaman yeni bölümle biraz daha iyi olun bebişkolarrr.. 🦋
İyi okumalar diliyorum aşklarım. ❤
Lütfen bölümü beğenmeyi ve satır aralarına yorum yapmayı ihmal etmeyelim... 🤍🤍

"Ölüyorum, ağlıyorum, sanki çok mutluyum gibi susuyorum… "

                                               ༄༄༄

Cesaret insana anında gelen bir şeydi. Herkes elbette cesaretliydi, elbette içinde o kıpırdanma oluyordu. Ama bazılarında azdı bu bazılarındaysa da o kadar çoktu ki, karşısındakini bile şaşırtabiliyordu. Çünkü şaşırıyordu insan, onun yapamayacağı bir şeyi yapması etkiliyordu insanı. 

Ben Ulaç'ın bu kadar cesaretli olduğunu bilemezdim. Evet bir şeyler olmuştu, evet bir şeyler hissediyordu ama bu kadar… Bilmiyorum, anlayamıyorum. Benim kalbim başkası için atarken, hayır ölürken, benim aklım başkası ile doluyken başka birini almak içine… Çok uzaktı. Kalp ne başkasını alırdı ne de başkası için atardı. O zaten biri için atıyordu, ölüyordu. Bir başkasına ne gerek vardı? 

Şoke olmuş bir halde kollarımı kaldırıp ellerimi Ulaç'ın göğsüne dayadım. Onu tüm gücümle ittirdiğimde Ulaç'ın dudakları dudaklarımdan ayrıldı. Dudaklarımda acı bir his belirirken elimi dudaklarıma götürüp iğrenerek sildim. 

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? " Bana şaşkınlıkla bakarken gözlerine baktım doğruca. Zifiri karanlık gözleri beni içine çekiyor, boğuyordu ama öldürmüyordu… 

"Mehir, ben… " Hızla atılıp sözünü kestim. 

"Ne, sen ne? " Hadi tamam, beni buraya kadar takip etmişti. Belki bunu ondan annem istemişti, olabilir. Ama az önce ki yaptığı… Onun affedilir bir yanı yoktu. Olmazdı… 

"Ben sadece çok korktum, kendine bir şey yapacaksın diye çok korktum Mehir. " 

"Sen az önce beni öptün! " dedim işaret parmağımı göğsüne vurarak. Ulaç karşımda put gibi dururken ekledim. "Sen beni nasıl öpebilirsin?"

"Mehir, ben… " Sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. Mehir, Mehir, Mehir… 

"Sen bana açıklama yapabilecek misin? " Hiddetle üzerine atıldığımda kollarımı tuttu. Yumruk yaptığım ellerini göğsüne geçirirken sadece duruyordu, emgellemiyordu beni. Belki de vicdanını rahatlatıyordu böylece. 

"Vur." dedi ona hızla vurmaya devam ederken. Onun sözleriyle durdum, yumruklarım havada asılı kaldığında af aklayarak ona baktım. Ose devam etti. "Vur Mehir, al hıncını. Kendine yapacağın her şeyi bana yap, yeter ki bırak kendinle olan kavganı. Vur bana, vur ki rahatla. " 

Ona bakmaya devam ettiğimde biliyordum, ona her vuruşumda rahatladığını. Ama bunu ona yapmayacaktım, ona istediğini vermeyecektim. Onun içini rahatlatmayacaktım… 

"Hayır." dedim kesin bir tavırla. Kaşlarını çatıp baktı bana. "Sana vurmayacağım, sana dokunmayacağım bir daha. Sana bunu yapmayacağım. "

Ulaç bana afallyarak bakarken ona arkamı döndüm. Adımlarımı çıkışa doğru atarken onu geride bırakıp ilerledim. Mezarlığı çevreleyen tel örgülerden çıkıp kaldırımda yol boyu yürümeye başladım. Geriye bakmıyordum, onun hala orada olduğunu biliyordum. Onu düşünmek de istemiyordum, ben aslında hiçbir şey istemiyordum. 

Yol boyu yürürken yanımdan geçen insanların üstümdekileri süzüşlerine şahit oldum. Bana yabancıymışım gibi dik dik bakarlarken onları görmemeye çalışıyordum. Gözlerim onları kamufle edebiliyordu ama kulaklarım söyledikleri her bir harfi duyabiliyordu. Zira duyulmayacak gibi de değildi dedikleri. 

Senden Kalanlar Vaveyla (I) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin