YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM

122 103 2
                                    

Herkese merhaba. Biliyorum bu sefer biraz geç oldu ama telafisi az sonra gelecekmetak etmeyin. 😀
O zaman bu bölüm için iyi okumalar diliyorum... 💙
Bölümü oylamayı unutmayalım bebekler. 🦋

🪶🪶🪶

"Bilmiyordum bir ömürlüğüne yaşatmayı istediğim kelebeklerin ömrünün bir gün olduğunu… "

                                            ༄༄༄

Canımın acısı öyle çoktu ki, bu acıyla hala nasıl yaşadığıma şaşıyordum. Evet belki yaşamak zordu ama içimdeki bu acıyla daha da zordu. Canım yanıyordu işte, etrafımda pervane olan insanlar bile dindiremiyordu canımın acısı. 

Acımıyor muydu yoksa? Belki de tam anlamıyla bir ölüydü göğüs kafesimdeki et parçası. Biliyordum…Keşke ölü olsaydı, gerçekten de yaşamasaydım. Ama yaşıyordum işte, nefes alıyordum hala. Damarlarımda dolaşıyordu kırmızı kan, içime işliyordu damarıma takılı serum. Bana hayat oluyordu… 

İstemiyordum. Ne onu ne ailemi ne başkasını ne kendimi ne de yaşamayı… Bıkmıştım artık, hayatımın baharı bana zindan olmuştu. Kilitlenmiştim demir parmaklıklar ardına. Kilidi yoktu, kilidi Serkanla beraber o soğuk kapalı kutudaydı. Yaşam yoktu, yaşam Serkanla beraber gitmişti. Aydınlık yoktu, aydınlık Serkan'ın gözlerini kapatmasıyla kapanmıştı. Her şey bitmişti… 

Hala bir hastanedeyim ama bu sefer o teras katında değil, bir elim kelepçeyle yatağa bağlanmış küçük bir odadayım. Neden beni bağladıklarını biliyorum, bir daha intihar etmeyeyim diye. Ama biliyorlar mıydı ki, intihar sadece bedenle yapılmayan bir şey olduğunu? Bilmiyorlardı değil mi? Bilseydiler eğer beni bağlamazlardı, ölmeme izin verirlerdi. Zira benim ruhum intihar etmişti. Benim ruhum bu aciz bedenden savrulmuş, sevgilisinin yanına gitmişti… 

Evet yaşamak güzel bir şeydi, ama yaşayabilene. İzin verilene güzeldi sadece. Bana yaşamak izin verilmemişti, bana haram kılınmıştı. Oysa herkesin hakkıydı değil mi, neden bana verilmemişti ki? Neden benim canımı öldürmüşler, cananımı elimden almışlardı? Hak mıydı? 

Değildi… 

Yine de onlar istediği gibi davranmışlardı. Beni önce öldürmüş, sonra da kendilerine tutsak etmişlerdi. Yalnız sadece bedenimi. Zira ruhum çoktan özgürlüğüne kavuşmuştu… 

Gözlerim yavaş yavaş açılırken görüş alanıma tavanın beyazlığı girdi. Bembeyazdı aslında ama o bile artık kirlenmiş gözüküyordu  gözlerime. Çünkü benim gözlerimdeki asıl beyazlık o kırmızılıkları gördüğü an ölmüştü. 

Burnuma dolan hastanenin ağır kokusuyla yerimde kıpırdandım. Buraya yukarıdan nasıl gelmiştim hiçbir fikrim yoktu, ama ölmeyi becerememenin hüznüyle ağır ödüyordum yaşamayı. Ve biliyordum, ağır ödeyecektim. Hatta belki de çok ağır… 

Gözlerimi etrafta gezdirdim. Kimse yoktu, bileğimdeki kelepçeye baktım. Derin bir nefes verdim, bileğimi büyük bir kuvvetle kelepçeden kurtarmaya çalıştım. Asıldım, çektim, bileğimi acıttım. Olmadı… Pes etmedim, yine yaptım, yine asıldım, yine çektim, bileğimi kanattım. Yine olmadı… Pes ettim… 

Zaten gücüm yoktu, iyice tükenmiştim. Zaten yorgundum, tamamen bitmiştim. Zaten acıyordum, çok acımıştım. Zaten yaralıydım, her tarafımdan kan akmıştı. Keşke bu akan kanlarla ölseydim; ben becerememiştim, kansızlık beni öldürseydi. Öldürmüyordu… 

Sürünüyordum. Hayat bırakmamıştı peşimi, öldürmeye kararlıydı. Tek seferde değil; yavaş yavaş, acıta acıta… 

Ne zaman olurdu bu, nerede olurdu bilmiyordum. Keşke daha fazla canım yanmadan öldürseydi, keşke daha fazla bıkmadan bitseydi, keşke daha fazla isyan etmeden ölseydim, keşke… 

Senden Kalanlar Vaveyla (I) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin