kırk beş

742 50 24
                                    

🎶 Emir Can İğrek - Zemin

🎶 Elyas & Taha - Yanıma Gel

🎶 Sertap Erener - Olsun

🎸

Şarkıyı bitirdiğimizde kafeden yükselen alkış sesleriyle Çağan'a baktım. Gülümseyip göz kırptı. Gitarı kucağıma indirip alkışların dinmesini bekledim. Tüm alkışlar bitti, bir kişinin alkışlaması devam etti. Kaşlarım çatılırken gözlerimle kafeyi taradım. Bizim olduğumuz kısımda alkışlayan kimse yoktu, diğer taraftan geliyor olmalıydı.

Başımı çevirip onunla göz göze gelince vücudumun kasıldığını hissettim. Herkesin meraklı bakışları bizim üzerimizdeydi. Ne olduğunu çözmeye çalışıyorlardı. Titreyen bacaklarımı saklamak istercesine gitarı daha sıkı kavradım. Bakışlarının odağı doğrudan bendim.

"Pırıl?" Çağan'ın bana seslendiğini işitsemde karşılık veremeden sadece beni izleyen adama bakıyordum. Elimdeki sargıların, o evden çıkmamın, geceler boyu ağlamamın sebebi olan adama.

Enişteme.

Kahverengi gözleri sanki zifiri karanlıkmışcasına ruhumu delip geçerken kaçıp gitmek istedim ama tüm uzuvlarım kilitlenmiş gibiydi. Ona öylece bakmaktan, her gece teyzemle konuştuklarını düşünmekten ve 1 aydır elimde sargılarla gezmekten başka bir şey yapamıyordum. O anların hepsi bir bir zihnime üşüşüyor, bakışlarımı çekmeme engel oluyordu. Bir sürü sorum vardı ama cevapları yoktu. Cevapsız sorularsa acıdan başka bir şey getirmezdi.

Kendimi sandalyeden indirmeyi başarabildiğimde gitarı az önce oturduğum yere bıraktım. Ne ara sahneden indiğimi, titreyen parmaklarımla kapıyı açıp kendimi dışarı attığımı ve soluğu onların yanında aldığımı anlamadım. Belki aradan 1 saat geçmişti, belki 2 saat, belki yarım saat. Zaman kavramını kaybetmiştim.

Zaman kavramını ben yine kaybetmiştim ve bu şehrin her yeri bana yabancı geliyordu.

Mezarlığın siyah demir kapısından içeri adım attığımda kalbime çöken ağırlık göz pınarlarıma göz yaşı olarak geri döndü. 4 yıldır ölümlerinden kendimi sorumlu tuttuğum için bu mezarlığın önünden bile geçmezken şimdi bir anda kendimi burada bulmuştum. Ölü de olsalar diri de olsalar aile olmayınca olmuyordu.

Kulakları aşırı derecede rahatsız eden sessizliği, benim kuruyan dalların üzerine basıp kırma sesim bozarken bulanık görüş açımla mezar taşlarının arasından onların isimlerini seçmeye çalıştım. En köşede, bir çınar ağacının hemen dibinde gördüğüm 3 mezarla adımlarım oraya yöneldi. Yanlarına oturup buz tutmuş parmaklarımı mezar taşlarının üstünde gezdirdim.

Akasya Aktaş

Cüneyt Aktaş

Alperen Aktaş

Zaten ezbere bildiğim doğum ve ölüm tarihlerine göz gezdirdim. Hıçkırıklarım sessiz ve yalnız diğer mezarların mermerlerine çarpıp geri döndü. Titrek bir iç çektim, annemin mezarına baktım.

"Akasya Aktaş. Yedinci ayın on altısı 1979, yedinci ayın on altısı 2018." Mezar taşını okuyunca annemin doğduğu gün ölmesine ağladım. 1979'da kendisi için doğmuşken 2018'de inadı ve şımarıklığı yüzünden kızı için ölmüştü.

müzisyen•texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin