"Bir seçim bin felaketi doğuruyor..."
“Ateş!” diye bağırdığımda elinde ki silahla bana doğru dönmüştü. Gözlerinde ki hayal kırıklığı, acı hepsi bir aradaydı. Ve dolu gözlerle bana bakıyordu.
“Biliyordun… Ve bana söylemedin!” dediğinde ona doğru bir adım attım.
“Söyleyemedim. Ne kadar söylemek istedim ama-“
“Kes sesini!” diyerek silahı kalbimin hizasına indirmişti. Dolan gözlerle ona bakarken sadece gülümsemiştim.
“Vuracak mısın?” dediğimde sol gözünden bir yaş yanağından süzülerek aynı benim gibi gülmüştü.
“Hayır, ama…” diyerek silahı kendine çevirmişti. “ Bu acı ile yaşayamam.” Dediğinde ona doğru bir adım atsam da silahın çıkarttığı ses ve sokağı inleten çığlıklarım birbiriyle karışmıştı.
“Ateş!” diye bağırıp yanına gidecekken kollarımdan tutularak ondan geri çekilmiştim. Kanlar içinde yerde yatarken beni tutanların elinden kurtulmaya çalışıyordum ama kurtulamıyordum. Bakışlarım karşımda alayla sırıtan kişiye kaymıştı. O vurmuştu… Elindeki silahı beline koyduğunda beni tutanların elinden debelenmeyi bırakmıştım.
“Babanın sözünü dinle kızım.”
“Seni kendi ellerimle öldüreceğim!” diye var gücümle bağırdığımda sesim yarıda kesilmişti ve onun yerine öksürüklerim almıştı. Elimi boğazıma atıp öksürüklerimi dindirmeye çalışsam da dinmiyordu. Beni tutan kollar bıraktığı an öksürerek dizlerimin üstüne çökmüştüm. Elimi ağzıma götürdüğümde kırmızı rengi görmem ve boğulur gibi derin nefesler alarak gözlerimi aralamam bir olmuştu.
Gözlerim ilk odanın ışığına alışamasa da birkaç saniye sonra alışmıştı. Gördüğüm rüyanın etkisi ile derin derin nefes alıyordum. Saçlarımın dibi ıslaktı, bedenim yorgun gibiydi. Son zamanlarda gördüğüm rüyalar beni korkutmaya başlamıştı. Sanki gerçek gibiydi.
“Kâbus mu gördün?”
Onun sesini duyduğumda elimi saçlarımdan çekip kapıya çevirmiştim. Elinde iki fincanla kapıda duruyordu. Gülümseyerek başımı salladığımda içeriye doğru gelip elime bardağı tutuşturmuştu. İçinde kahve var sanmıştım ama suydu.
“Çığlıklarını duydum. Kötü bir rüya olmalıydı” dediğinde gördüklerimi düşündüğümde tüylerim ürpermişti. Ona cevap vermeyerek getirmiş olduğu suyu büyük yudumlarla içmiştim.
“Eve alışmadığımız için kâbus görmemiz normal.” Dediğinde bakışlarım tekrar ona kaymıştı.
“Sende mi gördün?” dediğimde aynı benim ona yaptığım gibi oda bana cevap vermeyerek sadece başını sallamıştı. Ama o rüyasından çok etkilenmiş gibi görünmüyordu. Anında gülümseyerek elinde ki bardağı masaya bırakıp ellerimi tutmuştu.
“Ama bu kâbusların tüm günü etkilemesine izin vermeyiz değil mi güzelim? O yüzden hadi kalk hazırlan, aşağıda seni bekliyor olacağım.” Diyerek aniden yatağın içinden kaldırdığında düşecek gibi olsam da Ateş buna izin vermeyerek belimden tutmuştu.
“Bana düştüğünü biliyorum ama bu kadar belli etmesen mi güzelim?” dediğinde gülerek yanağından öpmüştüm.“Arada belli etmek güzel oluyor.” Dediğimde oda benim gibi gülerek yanağımı öpmüştü. Birlikte aşağı kata doğru inmeye başlamıştık. Mutfağa girdiğimizde yemek masasının hazır olduğunu ve Ateş’in bakışlarını üstümde hisseder olmuştum.
“Ateş?”
“ Buyurun leydim. Masanız hazırdır.” Diyerek yanımdan geçip sandalyemi çekmişti. Sesimi çıkartmadan yerime geçtiğimde Ateş ocağın üstünde kaynayan çaydanlığı alarak çaylarımızı doldurmaya başlamıştı. Hayranlıkla onu izliyordum.
İlk tanıştığım Ateş ile şimdi tanıdığım Ateş arasında uçurumlar kadar fark vardı. O zorba, aşka inancı olmayan, duygularına zincir vurmuş çocuk şimdi bir karıncayı bile incitemeyecek kişiye dönüşmüştü. Öfkeyle kalktığında zarar vererek ve plansız hareket eden çocuk gitmişti ve onun yerine öfkesini dindirebilen, düzgün düşünüp plan yapan çocuk gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı Sosyopat 2 Uyanış
Teen FictionAlev Bursaya taşındığı gün yep yeni bir hayat beklerken, evren ona farklı bir hayat sunmuştu. Adımını ilk attığı an karanlık, ürkütücü bir çocukla tanıştı. Ateş Ozansoy... 🔥 Yaşamayacağı her acıyı tattı ve yaşadı. Hiç beklenmedik dostlar edinirken...