Benim Kahramanımdın...

876 64 17
                                    

"senin de o özlediğin zamanlarımız, tekrar başlayacak."

Ateş'in ölümü saçan gözleri gözlerimden bir kez bile ayrılmadan bakıyordu. Bakışları bile insanı öldürecek gibiydi. Ona çaktırmadan yutkunmaya çalıştım.

Ateş abisini dinlerken her hareketimi dikkatlice izliyordu. Yine o bakışları bal rengi gözlerinde görebiliyordum. Aylar önce gördüğüm bakışlar, yüz mimikleri... Birebir aynısıydı. Tiksinir gibi yüzüme bakıyordu.

Tanrım o anlara tekrar dönmek istemiyorum!

"Kapat abi!" diye emir verdiğinde bana ayrılan süremin sonuna geldiğimi anlamıştım. Ateş sinirle telefonu fırlattığında yerimden sıçramıştım. Ona bakamıyordum. Önüme düşen telefona odaklanmıştım.

Sesini çıkartmıyordu. Hesap sormuyordu sadece sessizliğini sürdürüyordu. Hangisi daha kötü... Sana bağırıp çağırması mı yoksa? Sessizliğini sürdürerek seni kendi vicdanınla mı sınaması...

"Nasıl yapabilir..." diye mırıldandığını duyduğumda cesaretimi toplayarak dolan gözlerle ona bakmıştım. Bana bakmıyordu. Direksiyonu sıkarak yola bakıyordu.

"Ateş." Diye adını dudaklarımın arasından çıkmasına izin vermem ile beni susturması bir olmuştu.

"Sus Alev! " diye bağırdığında sol gözümden bir yaş yanağımdan süzülmeye başlamıştı. Oğuz! Oğuz! Senin yüzünden şuan ne duruma düşüyorum! Ne olurda söyleseydim. Şimdi ne olacaktı?

"Ateş ben..." diyeceğim sırada Ateş lafımı keserek "Nasıl bunu yapabiliyor! Seni almak için para teklif etmesi ne demek ya!" diye daha çok bağırdığında ağzım açık bir şekilde kalakalmıştım. Ne parasından, teklifinden bahsediyordu?

Durun! Sırrı öğrenmemişti. Rüzgâr her ne söylemişse ona sinirlenmişti ve bu söylediği şeyde sırla yakından uzaktan bir alakası yoktu.

"Rüzgâr sana ne söyledi Ateş?" dediğimde direksiyonu sıkmayı bırakıp bana baktı.

"Baban şirkete gelmiş ve seni geri alabilmek için abime teklifte bulunmuş." Dediğinde sesimi çıkartamamıştım. Sadece dudaklarımın arasından "Ne?" diye bir ses çıkmıştı ki onu ben bile zor duyabilmiştim.

Ateş yüzüme dikkatli bir şekilde baktı sonra elini kaldırıp yanağıma sürterek "Ağladın mı sen?" diye sorusunu sormuştu.

Korkunun vermiş olduğu etkiyi unutarak başımı iki yana salladım. Ateş yüzüme daha da dikkatli baktıktan sonra küfür ederek arabayı çalıştırdı ve ters yöne doğru sürmeye başlamıştı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Şirkete... Ufak bir işim var." Diye dişlerini sıkarak konuştuğunda öfkesini zor zapt ettiğini anlayabiliyordum. Gaza o kadar çok basıyordu ki normalde bu hızı Emirlerle yarış yaptığı zaman kullanıyordu.

Arabayı, sağa sola kırarak araçların arasında solluyordu.

"Ateş yavaşla." Diyerek ona seslensem de duymuyordu. "Ateş!" diyerek direksiyonda ki elini tutarak kendine gelmesini sağladığımda arabanın hızını düşürmüştü. Derin bir nefes alarak arkama yaslandığımda öfkeyle bakıyordu.

"Niye yavaşlayacağım!"

"Çünkü kaza yapacaktın!"

"O puşt şirketten çıkmadan önce yakalamam lazım."

"Yakalayıp ne yapacaksın? Kavga mı edeceksin?" dediğimde gözlerini kapatarak "Sakın bana babanı kor-" diye devam edecekken elimi kaldırıp dudaklarının üstünü kapattım.

Takıntılı Sosyopat 2 UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin