29.Bölüm

3.1K 243 166
                                    

İyi okumalar


Ediz'den haber almayalı tam iki gün olmuştu.Uykusuzluk ve endişe ile geçen iki gün Çelebi'yi artık çıldırma noktasına getirmişti. Attığı mesaja dönüş alamamış, Ediz telefonunu hala açmamıştı. Birkaç kere daha evine ve şirkete girmeye çalışsa da daha kapıya bile varmadan görevliler tarafından durdurulup geri gönderiliyordu.

Derdini paylaşacak, sıkıntısını anlatacak Oktay dışında  kimsesi olmayınca özellikle geceleri esmer adam için geçmek bilmiyordu.

İki gün boyunca, Ediz'e ulaşmak için çalmadığı kapı kalmamış, Mustafa'yı bile onlarca kez aramış,mesaj atmıştı fakat dönüş alamamıştı. Bir annesi öldüğünde kendini bu kadar çaresiz hissetiğini düşündü Çelebi. Yapayalnız ve ne yapacağını bilemez halde...

"Başına bir şey geldi kesin. Yoksa Ediz bana ulaşırdı. Benim şuan delirdiğimi , yana yakıla ona aradığımı bilirdi! " diye kendi kendine konuşuyordu evin içinde dolanırken.

Telefonunu kontrol etmek artık sinirlerini bozuyor, her mesaj gelip de Ediz'den olmadığını gördüğünde sinir krizi geçiriyordu.

Yatağına uzandığı an uyumak yerine, sürekli Ediz'le geçirdiği cennet gibi üç günü düşünüp duruyordu. Menekşe gözlerini, altın sarısı saçlarını, öpmeye doyamadığı dudaklarını,dokunuşlarını... Düşündükçe kalbi acıyor, özlemi çaresizlikle birleşince kor olup yakıyordu.

"Neredeyse,çekıp çıkarmalıyım onu !" Diye düşünüp kendine işkence ediyordu. Aklına babasının, abisinin katili olmakla suçladığı o anlar gelirken Ediz'in perişan hâli, ben katil değilim diye sayıklaması... Delirecek gibi hissediyordu Çelebi. Babası neden öyle demişti? Ediz'in böyle yıkılmasının sebebi neydi? Hepsini öğrenmek, Ediz'in ne olursa olsun yanında olmak istiyordu.

Bir taraftan Ediz'i deli gibi ararken,diğer yandan da mahalleliye belli etmemek için hergün kırtasiyeyi açıyor, kahveye uğruyordu mutlaka. Ama arkadaşları ondaki bu durgun hali fark ediyordu. Çocukluklarından beri birlikte olan insanlar hiç anlamaz mıydı dostlarının halinden. Ama her defasında geçiştiriyor, ortalama cevaplarla oyalıyordu onları.

Geçiştirdiği insanlar arasında Erdem'de vardı elbette. Dün  dava ile ilgili önemli bir gelişme var diyerek aradığında bu sefer reddedemeyeceği için buluşmayı kabul etmişti. İçinden gelmese de hazırlanıp çok erken bir saatte Erdem'in ofisine doğru yola çıktı.Mecidiyeköy'ün kalabalığından bunalarak hızlı adımlarla kendini binaya attı.

Ofisin olduğu kata çıkarken, aklında sadece Ediz vardı. Son iki gündür olduğu gibi...

Kapıyı tıklatıp gel sesiyle içeri girdi. Erdem oturduğu yerden kalkarak yanına doğru gidip güler yüzle, "Hoşgeldin Çelebi, epeydir görüşemedik seninle yüz yüze. " dedi . Sesinde biraz sitem de vardı.

"Haklısı ne diyeyim, mahcubum sana karşı da. Biliyorsun Ediz ile ilgili mesele vardı. Yalnız bırakamadım onu. Sonuçta bize çok büyük bir yardımı dokundu."

Erdem oturması için eliyle  koltuğu işaret ederken, "evet onun yardımı olmasa duruşmayı kazanamazdık. Babasına rağmen bunu yapması büyük cesaretti. Gece benden adresi istemiştin ulaşabildin mi peki Ediz'e? "dedi merakla.

Çelebi derin bir iç çekti. " Yok ulaşamadım malesef. İki gündür haber alamadım. Korkmuyor değilim başına bir şey gelmesinden ama elimden de pek bir şey gelmiyor. Bekliyorum öyle yani. Açıkcası tedirginim. "

"Anlıyorum seni, haklısın endişelenmekte. Ben etrafa tekrar bir daha sordurayım ama kötü bir şey olsa haberimiz olurdu. Telaş yapma yani! "

Erdem nerden bilecekti Çelebi'nin içindeki korkuyu, yangını! Ediz'den haber gelmeyen her saniye canına dikenler batıyor gibi olduğunu, geçen iki gecede ölüp ölüp dirildiğini nerden bilecekti.

Tek Tabanca(BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin