8.Bölüm

5.3K 373 184
                                    


İyi okumalar

Kaburgasındaki muhtemel çatlaklar,  vücudunun belli başlı yerlerinde ciddi denebilecek eziklerle, yüzü gözü dağılmış halde , durdurduğu taksiye bindi.

İzbe bir sokakta bırakıldıktan sonra caddeye kadar yürüyüp neyse ki bir taksi bulabilmiş, evinin önüne kadar gelmişti.10 dakika gibi kısa bir sürede mahalleye  gelince, aslında çok da uzak bir yere bırakılmadığını anlamıştı.

Cebinde bir gün önceden kalan parayı hala orada duruyor olmasına şükrederek  uzattı taksiciye.Eve kendini atar atmaz üstündeki tüm kanlı kıyafetlerden ve pislikten kurtulmak için kendini hızlıca banyoya attı.

Duvardaki aynada perişan hâldeki yüzüyle  karşılaştığı an  kısa süreli bir şok yaşadı Çelebi. Yüzü gözü şişmiş,göz altında ve elmacık kemiklerinde bariz morluklar ve ezikler vardı.

Tabi ki zamanında çok dayaklar yemişti, dayak yiye yiye, dövüle dövüle öğrenmişti hayatı.Elindekini kolay kolay teslim etmemeyi birileri gibi anne kucağında,baba ocağında öğrenmemişti ki esmer adam. Hayatın zorluklarını kitaplardan değil bizzat yaşayarak, canı acıyarak tecrübe etmişti. 

Ama bu yaşında, eli kolu bağlanarak yediği dayak, bedeninden çok ruhunu yaralamıştı. Erkek erkeğe, mertçe dayak yeseydi bu kadar canı yanmazdı Çelebi'nin.

Aklına gelen Ediz ve adamları ile yine öfkeden deliye döndü. Dava artık avukata verilmiş olmasa , Ediz'i bulur yalvartana kadar döver, bir daha da insan içine çıkmayacak kadar rezil ederdi.

Ama aklı selim düşündüğünde, bunu yapmamalıydı. Sakin olmalı,mahkeme  salonlarında savaşmalıydı onlarla.

Haa belki biraz Ediz'in ağzını burnunu dağıtmaktan zarar gelmezdi. Elbet bir kuytu köşede yakalayacaktı o babasının parasına güvenip dayılanan piçi. Elleri cebinde Çelebi'ye üstten üstten bakmaları düşünce aklına ,dolup taştı yine sinirle.

Biraz sakinleşirim umuduyla buz gibi soğuk suyun altına attı kendini. Akan  suyla sinirleri biraz yatışır gibi olunca, daha fazla kalıp hasta olmamak için banyodan çıktı.

Önceki haline nazaran daha rahatlamış ve sinirleri gevşemiş hissederken, vücudundaki açık  yaraları pansuman etmesi gerektiğini düşünerek, ilk yardım çantasını dolaptan aldı.

Çelebi gibi kendi kendine yaralarını sarmaya alışkın olunca insan, çok da uzun sürmemişti hâliyle işi. Dönüp aynaya bir kez daha bakarken, yüzünün biraz daha insan içine çıkabilir olduğunu düşündü. İyi ki mahalleli onu o hâliyle görmemişti.

Banyoya girmeden önce şarja takttığı telefonu eline alıp açma tuşuna bastığında bir çok insanın özellikle can dostlarının onu merak ettiğini biliyordu.

Çelebi rutin yaşayan, gittigi, geldiği yerler belli olan biriydi. Bu sebeple birinden birini yapmasa ya da rutinini bozsa şükür ki farklılığı hissedip "neyin var, ne oldu" diyecek insanlar vardı çevresinde.

Telefon açılır açılmaz onlarca mesaj ve çağrı geçmişi ekrana düşünce Çelebi yanılmadığını anlamıştı.

En son mesaj ve arama Naz'dan gelmişti. "Kesin kafayı yedi meraktan"dedi Çelebi aynı zamanda Naz'ı ararken.

Daha alo demeye fırsat bulamadan ağlamaklı sesi kulaklarına doldu.

"Çelebiiii, sen misin? "dedi Naz titreyen bir sesle.

"Benim Naz, evdeyim gedim. Siz nerdesiniz? "

Naz rahatlamış bir nefes çekti içine.
"Çok şükür, Çelebi öldük öldük dirildik, inan ki! Çok şükür ya sesini duydum." Ağladığını anladığı arkadaşını teselli edecek gücü yoktu.

Tek Tabanca(BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin