Black Friday, Tom OdellOy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın🫶🏻
Ara vermek istiyordum.
Yolun sonunun tamamen yaklaşmadığınız sürece gözükmediği bir pistte sürekli koşuyordunuz sanki. Su içemiyordunuz, halbuki diliniz damağınız kurumuştu. Kaslarınız yorulmuştu, nefesleriniz düzensizleşmişti.
Ara vermeniz gerekiyordu.
Ara veremiyordum ama bitiremiyordum da.
Midemin bulantısı aklımı başımdan alıp götürecek kadar arttığında önümde duran test kitabını sertçe kapatmıştım. Ellerimi başımın arasına alıp öylece gözlerimi kapattığımda sadece sayıyordum. Zihnimde rakamlar bir oraya bir buraya gidiyordu, başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu.
"Hazel bahçeye geliyor musun?" dedi sıramın ucunda duran Didem. Uzun bukleli saçları kahvenin en tatlı tonlarına sahipti ve dolgun duruyordu. Keskin yüz hatları onu çekici kılıyordu. Fiziği öylesine güzeldi ki okul forması bile fiziğini saklayamıyordu.
O, çok güzeldi.
Başımı "Olur." anlamında sallayarak ayağa kalkmıştım. Oksijene gerçekten ihtiyacım vardı.
Elimle eteğimi düzeltirken Didem ve yanında duran Nehir'in peşine takılmıştım.
Okul koridoru birkaç kız ve erkekle doluydu. Bunlar koridor kuşlarıydı. Okulda olan biten her şeyden haberdardılar. Aynı zamanda olan biteni yaymakla da sorumluydular. Olası bir olay ya da dedikodu varsa anında yayılması için bir kuş gibi uçuşup kaçışırdılar. Dakikalar içinde herkes aynı konuyu konuşmaya başlardı.
Merdivenlerden inip bahçeye çıktığımızda biraz geride kalmıştım fakat muhabbeti duyabiliyordum.
Didem sağ omzundaki saçını arkaya atarken "Bir tek bana mı böyle yoksa başkası da var mı anlayamıyorum." diye yakınıyordu. "Her karşılaştığımızda bana bakıyor ama hala mesaj atmadı."
Banklardan birine doğru ilerlediğimizde "Belki bakışlarıyla mesaj gönderiyordur sana. Dizilerde falan da hep böyle erkekler ilk mesajı atmaya utanıyorlar ama kıza bakışlarıyla mesaj gönderiyorlar. Mesela kızımız bir erkekle konuşurken bir anda erkeği çağırıyorlar falan," dedi Nehir düşünceyle. Gözleri ışıldıyordu.
"Sanki mesaj atsa tüm okula yayacağım. Alt tarafı okulun yakışıklısı," dedi Didem tekrar yakınarak. Ardından gözleri bana döndü. "Baksana Hazel, Yekta bakıyor mu?"
Gözlerim önümde duran Didem ve Nehir'in arasından O'na kaydığında anlık olarak göz göze gelmiştik. Arkadaş grubundan birkaç kişiyle beraber buraya bakıyordu. Mimiklerimi takip edip onun hakkında konuştuğumuzu fark etmesin diye başımı hayır anlamında salladım ama dudaklarımın arasından "Evet." kelimesi döküldü.
"Nasıl yani bakıyor mu bakmıyor mu?" dedi Nehir. Elim anlık bir mide krampıyla mideme giderken diğeri de ağzıma gitmişti. Kapalı ağzımdan fırsat bularak "Bakıyor." diye konuştuktan sonra midemdeki sıvı boğazıma doğru yükseldi sanki.
Halbuki bir şey yememiştim. Nasıl hala kusabileceğim bir şeyler bulunabiliyordu ki midemde?
"Ben yukarı çıkıyorum," dedim hızla elimi ağzımdan çekmeyerek. Ten rengim belki de birkaç ton açılmıştı. Kızların cevaplarını beklemeden okula doğru koşuşturmaya başladığımda sanki midem dışında başım da bulanıyordu.
İlk kattaki tuvaletlere koşup kabinlerden birine girdiğimde hızla saçlarımı toparlayıp kafamı eğdim. Kastığım karnımı geri bıraktım.
Ve kustum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartbreaker.
Short StoryYekta: kalbini kırmamı sen söylemiştin Anonim: bu kadar parçalanacağını önceden tahmin etmemiştim.