4.2

2.3K 118 6
                                    

iyi okumalar!!!!



"Lan dokunma!"

Yekta'nın sinirli ve bir o kadar de hidettli çıkan sesiyle Deniz gülerken Sarp kenarda gizliden gizliye sırıtıyor, diğer çocuklar da gülüşlerini esirgemiyordu. Kedinin Yekta'yı ısırmasından sonra açık yara kanamıştı ve bu yüzden ilk iki derse gelmeyip hastaneye gitmiştik. Şimdi ise öğle arasıydı ve kış olmasına rağmen mevsimden alakasız olan güzel hava bizi dışarı çıkartmıştı. Bahçenin köşede kalan bankların birine çökmüştük. Yekta karşımda kalırken Deniz tepesinde dikiliyordu. Yekta'nın yanında Sarp ve Didem vardı. Benim yanımda Nehir oturuyordu ve Nehir'in yanında da Kaan vardı.

"Ferihalık yapıyor ya!" dedi Deniz hafifçe Yekta'nın omzuna vurarken. Yekta masadaki bisküvi çöpünü Deniz'e fırlatırken "Siktir git," diye soludu. "Feriha kim ya?"

"Görüyor musun Hazel?" dedi Deniz bana dönerek Yekta'yı işaret ettiğinde. "Manitana dön de bir bak. Kültürsüz işte. Adını Feriha Koydum'u bile bilmiyor."

"İzlemiyorum ben öyle şeyler," dedi Yekta bana bakarken. Ben ise sadece gülümsüyordum. Deniz bu sefer de elini Yekta'nın omzuna koyarak ona yaslandığında Yekta Deniz'in kolunu tuttuğu gibi onu ittirdi. "Uzak dur lan benden."

"Bayıl istersen?" dedi Deniz ona bakarak Kaan'ın yanına geçtiğinde. Yekta sabır dilenircesine kafasını salladığında Deniz Kaan'a dönerek "Aynı Feriha ya," dedi. Kaan da Deniz'e ayak uydurmuş ve "Adını Yekta koydum," diyerek dizi ismini Yekta'ya uyarlamıştı.

Elimde olmadan ben de güldüğümde Yekta bana yan bir bakış atmış ve "Sen de mi?" diye sormuştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülüşümü saklamaya çalıştığımda Yekta onaylamaz bakışlarla kafasını sallamış ve oturduğu yerden kalkmıştı. Saniyeler içinde bizden uzaklaşmaya başladığında "Aa," dedim elimde olmadan. Çocuklar bana bakarken "Ben bir bakayım Yekta'ya," diyerek ayaklandım ve hızla Yekta'nın peşinde yürümeye başladım.

Yekta'nın yanına ulaştığımda "Yekta," dedim ama tam olarak bana bakmamıştı. Tekrar ona seslendiğimde hala bana bakmıyor ve yürümeye devam ediyordu.

Merdivenleri inip müzik odasına doğru ilerlediğinde sağ kolundan tutarak "Alındın mı?" diye sordum ama saniyeler içinde müzik odasının kapısını açıp beni de içeri, yanına çekmişti.

Yüzüme gülümseyerek baktığında "Hayır," dedi. Bir anda beni içeriye çektiği için kapı ve onun arasında sıkışıp kalmıştım. Bakışlarım önce gülümseyişine sonra gözlerine çıkarken "Neden kalkıp gittin o zaman öyle?" diye sordum. "Arkadaşların bile şaşırdı."

"Çünkü normalde öyle bir şey yapmam."

"Peki bu normalde yapmayacağın şeyi yapma sebebin ne?"

Kelimeler bir bir dilimden dökülürken kafamı biraz eğmek zorunda kalmıştım çünkü Yekta ile aramızda bariz bir boy farkı vardı. Ayrıca aramızdaki mesafe oldukça azdı ve eğer yüzünü görebilmek istiyorsam kafamı arkaya doğru eğmek zorundaydım.

Birkaç saniye gözlerimin içine bakıp geri çekildiğinde arkasını döndü ve sandalyelerden birine oturdu. Gözleri kapının önünde duran bana sabitlendiğinde "Çünkü," dedi. "Seninle başbaşa kalmak istedim."

"Nasıl yani?" dedim durduğum yerden ona doğru ilerlerken. Yanındaki sandalyelerden birine kendimi bıraktığımda ona dönmüştüm. "Peşinden geleceğimi nereden bildin ki?"

"Hissettim?" dedi Yekta sorar gibi. "Hissetmiş olamaz mıyım?"

"Olabilirsin." dedim ona gülümserken. Gözlerim gülümsemem ile kısılırken bakışları önce gülüşüme sonra da kısılan gözlerime kaymıştı.

"Hazel," dedi ismimi söylerken. "Adının anlamı İngilizce'de 'ela' demek."

Kafamı 'Evet,' anlamında sallarken Yekta da devam etmişti. "Ve gözlerin ela renginde."

"Eh," dedim gülümsemeye devam ederken. "Sırrı çözdün."

"Gerçekten mi?" dedi. O da gülüyordu.

"Evet," dedim. "Çok yaratıcı annem ve babam doğduğumda ismime karar verememişler ve göz rengimden ilham almışlar. Babam Türk annem de Rus olduğu için iki tarafa da haksızlık olmaması için İngilizce'yi kullanmışlar."

Yekta gülümseyerek bana baktığında "Şaka yapıyorsun." dedi. Gülümseyerek ona bakmaya devam ederken tekrar "Şaka yapıyorsun?" dedi ama bu sefer daha çok sorar gibiydi. Şaka yapmadığımı anladığında küçük bir kahkaha atmıştı.

Gülmesi bittiğinde gözleri gözlerime sabitlenirken "İsmin de senin gibi," dedi. "Eşsiz."

Kelebekler karnımda kıpırdanmaya başladığında "Sağol," diyebildim sadece.

Yekta bu tepkime kafasını yana çevirerek güldüğünde "Ne gülüyorsun?" diye sordum asice. Aynı zamanda kafamı dağıtmaya çalışıyordum çünkü konuşması bile çekiciyken bana iltifat etmesi tamamiyle kontrolümü kaybetmeme sebep oluyordu.

"Bir şeye gülmüyorum," dedi elini ağzına götürürken ama gülümserken gerilen yüz kasları onu ele veriyordu.

"Ya, tabi." dedim ellerimi suratına uzatırken. Ayağa kalkmam ve ona doğru eğilmem gerekmişti. Ellerim gerilen yüz kaslarına dokunurken "Bunlar ele veriyor seni," dedim. Ellerim yüzünü kavradığında "Bunlar!" diye gülümsemiştim.

Yekta gerilen yanaklarına rağmen kocaman gülümserken ben de gülümsedim. Kulaklarımın arkasına sıkıştırdığım saçlarım sallanarak güldüğümden dolayı tutundukları yerden firar ettiklerinde Yekta'nın yüzüne düşmüşlerdi. Yekta bir elini yüzüme doğru çıkarırken önüme düşen saç tutamlarını kulağımın arkasına doğru iteklerken eli yanağıma yerleşmişti.

Aniden kapının açılmasıyla yüzüm oraya dönerken Yekta da bana eşlik etti. Elindeki keman ile şokla bize bakan kızın gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olurken önce Yekta'ya baktı. Daha sonra gözleri beni bulduğunda ben de Yekta'ya baktım. Ellerim suratındaydı ve onun elleri de benim suratımdaydı.

Kız olduğu yerde kekeleyerek "Pardon," derken yavaş yavaş kapıyı da kapatmaya başlamıştı. "Yanlış bir zamanda geldim galiba. Pardon."

heartbreaker.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin