Keşke.Keşkelerle ilgili bir çok fikri olan insanlar vardı hayatta. Sanki hepimizin hayatına konumlanmışlardı ve pişmanlığımızı dile getirdiğimizde "Keşke deme!" diye saçma bir tepkide bulunuyorlardı. Her zaman bu insanların yanıldığını düşünmüştüm. İnsanın pişman olması kadar doğal bir durum yoktu ve insan eğer bunu dile getirmezse de o pişmanlığın bir anlamı yoktu.
Keşke...
Boy aynasının önünde kendi bedenime bir kez daha göz attım. Kuliste gösterinin başlamasını bekliyordum. Saçlarım sıkıca toplanmış ve topuz haline getirilmişti. Aralarda örgüler vardı ancak uzaktan bakan seyircilerin simsiyah saçlarım arasındaki o örgüleri fark edeceklerini sanmıyordum. Yüzümün bazı yerlerinde taşlar ve simler vardı. Beyaz tütüm ve buz mavisi mayom üzerimdeydi. Pointlerim ise yine mavi tonlarındaki saten kumaşla kaplıydı.
Soğuk.
İçimi bir kez daha soğuk ele geçirirken titredim. Birkaç kez kafamı salladıktan sonra tekrar aynada kendime baktım.
Kapım aniden açıldığında annem kafasını içeri soktu. Gözleri ilk başta aynadan beni bulmuş ve bedenini içeriye sokup kapıyı ardından kapatmıştı.
"Hazel," dedi gözleri gururla bedenimde gezerken. Sarı saçları tepeden sıkıca toplanmıştı. Üzerindeki siyah elbise onun tüm kıvrımlarını ortaya çıkarıyordu. Annem eski mankendi ve çok güzeldi. Ve ben de asla onun kızı olamayacak kadar çirkindim.
Çirkin ördek yavrusu.
Bakıldığında tek benzeyen yanım beyaz tenimdi. Saçlarımı babamdan almıştım, gözlerimi de.
"Genç ben gibisin," dedi annem gururla yanıma geldiğinde. Aynadan bir kendine bir bana bakıyordu. "Kusursuz görünüyorsun tatlım."
Değilim kusursuz. Olsaydım eğer...
Unut.
"Teşekkürler anne," dedim titreyen sesimle. Annem titreyen sesimle bedenimi ona çevirdiğimde rusça bir şeyler mırıldandı. "Hazel," dedi bana baktığında. "Heyecan mı yaptın?"
"Sanırım," dedim ellerim dikkatli bir şekilde başıma doğru ilerlerken. Makyajıma dikkat ederek alnımı ovuşturduğumda "Tatlım," dedi annem sakince. "Sen bebekliğinden beri balerinsin. Endişelenmene gerek yok. Çalıştın ve şimdi de başaracaksın. Her zaman başardın."
"Evet," dedim titreyen bacaklarımı yok sayarak. Vücudumun bitkin düştüğünü hissediyordum.
Annem omuzlarımı ovuşturduğunda Aleksandr da içeri girmişti. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı ve saçlarının boyunu da kısaltmıştı.
"Hazel," dedi Aleksandr son kez bana baktığında. "Hazırsın değil mi? Gösteri başlayacak."
"Hazırım," dedim gülümsemeye çalışırken. Anneme baktığımda o da gülümsemişti.
"Öyleyse biz yerlerimize geçelim," dedi annem Aleksandr'a dönerken. Aleksandr annemi başıyla onaylarken bana bakmıştı.
Odada yalnız kaldığımda elim bir an telefona gitse de yapmadım. Durdum ve sadece çağırılmayı bekledim.
Görevli kulise gelip adımı seslendiğinde yavaşça yerimden kalktım. Koridordan geçtiğimde ses sistemi yanımda kalıyordu ve sahnede gözükmememi sağlayan tek şey perdeydi.
Spot ışıkları söndüğünde derin bir nefes verdim. Midem bulanıyordu.
Melodi yavaşça çalmaya başladığında sahneye yöneldim. Parmak uçlarımda sahnenin ortasına doğru ilerlerken gittiğim yöne doğru ellerimi hareket ettiriyor ve bacaklarımı açarak minik sıçrayışlar yapıyordum. Spot ışığı ise beni takip ediyordu.
Ellerimi bir yanımda topladığımda müziğin ritmiyle de kafamı oraya eğmiş ve bacaklarımı çapraz bir şekle sokmuştum. Anlık duraksayışımla müziğe keman karışmış ve müzik birden artmıştı. Ani şekilde zıt yöne dönerken ayaklarımı çapraz tutarak sıçrayış yaptım ve dönmeye başladım.
Dön.
Dön.
Dönmek istiyordum.
Bakışlarımı yan tarafa çevirdiğimde tekrar kafamı da yana eğmiş ve ellerimi çapraz bir şekilde omuzlarımdan çekmiştim. Tekrar sabit durarken aniden hareketlendiğimde o kalabalıkta, o karanlıkta tanıdık bir çift gözü fark etmiştim.
Yanılgı.
Ses yavaş yavaş boğuk geliyordu ve ritmi kaçıracağım diye korkuyordum. Gösteriyi mahvetmek istemiyordum ve biliyordum ki Aleksandr defalarca kez ses sistemini kontrol etmişti.
Ne oluyordu?
Kollarım daha fazla süzülüyormuşum gibi hissettirmeye devam ederken hareket etmeye devam ettim. Başım dönüyordu ve adrenalin tüm vücudumdaydı. Tekrar durduğumda kulağımda iğrenç bir çınlama vardı. Nefesimi verip geri aldığımda tekrar sıçradım. Görüşüme siyah mürekkepler damlıyordu sanki ve görememeye başlamıştım.
Duyamıyordum da.
Çok boğuktu.
Ellerimi kaldırmam ve başımın üzerinde çapraz getirmem gerekiyordu. Ancak yapamamıştım.
Onca hissizliğin arasında tek hissettiğim bedenimin sertçe çarpmasıyla tüm hücrelerime yayılan acıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartbreaker.
Short StoryYekta: kalbini kırmamı sen söylemiştin Anonim: bu kadar parçalanacağını önceden tahmin etmemiştim.