4.9

2.3K 112 17
                                    

Yekta'dan

Bazen ne kadar yol alırsanız alın, her zaman başta kalırdınız. Bir sürü probleminiz olsa ve küçük küçük halletseniz bazılarını, büyük olan varolduğu sürece içinizdeki o sıkıntıdan kurtulamazdınız.

Özür umrumda değildi.

Kendimi kırılmış gibi hissediyordum. Birileri beni anlıyor muydu?

Elimdeki basket topunu gelişi güzel salladığımda top potayı teğet geçip yere yönelmişti.

Durduğum yerden topun yere çarpışını seyrederken "Eyvah," dedi arkamdan gelen ses. Kafamı arkaya çevirdiğimde kuzenimin kumral kafasına baktım. Elinde tuttuğu hırkasını sahanın kenarına bırakıp topa doğru yürürken "Bu sahaya birkaç basket, bana gidiş geliş otobüs bileti borcun var kuzen. Haberin olsun."

Tan, yerde duran basketbol topunu eline alıp potaya fırlattığında top potanın içinden geçmiş ve yere çarpmıştı. Ben ona şaşkınlıkla bakarken Tan bana gülümseyerek baktığında "Borcunu ödemene yardım ediyorum kardeşim," demişti.

Kafamı sallayıp şaşkınlığımı geride bırakırken hafifçe sırıttım ve "Direkt olarak buraya gelmeni beklemiyordum," dedim. "Hoş geldin kuzen."

"Acil bir durum olmasa sahayı bırak evine bile getirtemezdin oğlum beni." dedi Tan gülerek ama şaka yaptığını biliyordum.

"E burada olduğumu nerden öğrendin de geldin?" dedim tek kaşımı havaya kaldırdığımda. "Gelmem falan diyorsun ama ben söylemeden benim olduğum yeri bulup koşarak geliyorsun. Kendinle çelişme kuzen."

"Teyzem'den öğrendim burada olduğunu, ondan koşarak geldim. Benim biricik kuzenim depresyona mı girmiş bakayım?"

Tan üzerime doğru gelirken elimle onu ittirdim. Yüzümde hafif bir sırıtış vardı. "Siktir git ya," dedim nefesimi verirken. "Sensin depresyon. Girersem de girerim sana ne?"

"Ooo," dedi Tan gülümseyerek. "Agresiflik evremize de gelmişiz. Ergenliğin adımları tabi. Anlıyorum. Gençliğimde ben de böyleydim."

Kenarda duran su şişeme doğru ilerleyerek suyu elime aldığımda kendimi de yere bıraktım. Sırtımı demir tellere yaslarken Tan da bedenini yanıma bırakmış ve benim gibi sırtını tellere yaslamıştı.

"Yekta lan," dedi suyu içip kenara bıraktığımda. "Cidden nasılsın oğlum? Şakayı makarayı bir kenara bırakalım da..."

"Ben yokum Tan," dedim kafamı sallarken. Gerçekten de yok gibiydim. Dengemi kaybetmiştim. Kendimi kaybetmiştim.

"Hiç böylesini tahmin edemezdim." dedim uzağa bakmaya devam ederken. "Bak tamam aşık olursun. Ama böyle mi olur yani? Dert, dert dert... Aşk bu mu abi? Gençlik bu mu? Benim mutlu olmam gerekmiyor muydu? Ben niye kendimi böyle kırık hissediyorum şimdi? Yarım yok gibi sanki. Çok seviyorum. Bak neyini seviyorsun desen cevap veremem ama her şeyini seviyorum da. Nasıl bu kadar çabuk gerçekleşti desen onu da bilmiyorum. Çok seviyorum, çok özlüyorum. Ama kırgın gibiyim de ona. Kızgın gibiyim de. Dinlemeden etmeden..."

Yutkunurken algılarım bana Hazel'i hatırlatmaya devam ediyordu. "Biraz uzak kalmalıydık zaten," dedim. "Ama onsuz da iyi değilim. Ne bok yiyeceğim ben Tan? Ne yapacağım?"

"Kuzen," dedi Tan bir nefes koyarken. Elini dizime koymuştu. "Zaman bazen ilaçtır. Sen ilacı kullandığın gibi acının geçmesini bekleyemezsin. Mikrobu kırılır önce yaranın, sonra iyileşir."

"Tan," dedim uzaklara bakan Tan'a dönerken. Gözlerim kuzenimin profili üzerindeydi. "Ne saçmalıyorsun amına koyayım ya? Git bu edebiyatı Damla'ya yap. Aşk acısı çekiyorum lan burada. Kafam basmıyor. Direkt söyle ne söyleyeceksen."

"Oğlum," dedi Tan dizimi sıkarken. "Hadi sen aşk acısı çekiyorsun, beni neden acına sürüklüyorsun? Ben Damla'yla sevgili değilim ki. Sevgiliyi bırak arkadaş, tanıdık bile değilim onun için. Sildi attı beni. Nefret bile ediyor olabilir benden."

"Tamam," dedim kuzenimin gözlerinin içine bakarken. "Diğeriyle de değilsin ki artık. Bu Damla'ya geri dönemeyeceğin anlamına mı geliyor? Onca seneyi, çocukluğunuzu tek bir şeyde silip atacak mısınız yani? "

"Diğeri dediğin Nisan, öncelikle." dedi Tan beni düzeltirken. "Ayrıca yaramı deşme kardeşim. Ben Damla'ya nasıl döneyim? O artık benim Damla'm değil ki. Ben değil o bana döner dönse dönse. Onu da Damla yapmaz. Biliyorum, tanıyorum ben onu."

"Tan," dedim kuzenimin omzunu sıkarken. "Ben seni tanıyamamışım mı anlamadım. Bu bakış açısı ne oğlum? Sen ne ara bu kadar çabuk vazgeçer oldun?"

"Yüzüme baktığı yok ki." dedi Tan uzaklara dalarken. "O da haklı kendince. Bok gibi davrandım kıza. İyi değildi zaten, bir de ben anlamadım onu. Tamam, bir şeylerden haberim yoktu. Ama o dönüp normal yaşamaya çalıştığında hep ona engel çıkardım. Ben engel oldum. Ben yani. Salak salak davrandım. Kendim kaybettim ben Yekta. Kendim yaptım. Yüzüm yok. Anlasana."

Tan hırkasına uzanıp cebinden bir paket çıkarttığında çakmağı da eline aldı. Sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdikten sonra paketi bana da uzattı. Paketin içinden bir dalı çekip dudaklarımın arasına yerleştirdiğimde Tan'ın uzattığı çakmakla sigaranın ucunu yaktım.

"Ben Damla'yı şimdi değil seneler önce kaybetmişim kuzen," dedi Tan sigaradan bir duman çekerken. "O gün yalanına kandığımda kaybetmişim."

Tan sigarasını içmeye devam ederken "Ulan," dedi. "Ben senin derdini dinleyecektim. Dert babası oldum çıktım. Sen nerede kaldın kardeş?" dedi. Mırıldanmasına sırıtırken "Ben gurur falan dinlemeyeceğim herhalde ya," dedim. "Konuşmak şart, evet onun konuşması şart ama yapmayacak gibi. Belki de benim yapmam gerekiyordur."

"Bariz belli değil mi kanka?" dedi Tan sigarasının dumanını üflerken. "Kız korkuyor. Güvensizlikten çok korku var gibi geliyor bana. Bir kere güvensizlik olsa daha ilk başta bir sorun çıkarırdı yani. Kızın gözünde ilk baştan beri yavşağın teki gibiymişsin. Hatta açık olayım." dedi ve sigarasından derin bir nefes alıp devam etti. "Yavşakların önünde bayrak sallayanıymışsın. Seni sadece dışarıdan gören, ancak o kadar tanıyan bir kızdan bahsediyoruz. Aptal bir itiraf sayfasının postuna inanmayacak da ne yapacak?"

"Sağ ol ya yenge fan clup." dedim Tan'a bakarken. Sesimde biraz sitem vardı ancak gülümsüyordum da. "Konuşacağım tamam." dedim. Tan 'aferin' dercesine omzumu sıkarken "Sen ne yapacaksın?" diye sordum. Tan sigarasını söndürürken bana döndüğünde "Kardeşim sorma şöyle sorular ya." dedi sesini yükselterek. "Bak borç defterine paket paket sigara da yazmak zorunda bırakma beni. Kendi ilişkine bak oğlum. Sal beni."

"Tamam ya." dedim Tan'a gülerek. Elime aldığım telefonun kilidini açarken bir saniye bile beklememiştim. Parmaklarım sohbetin üzerine gelip klavyede dolaşırken mesajı da tereddüt etmeden gönderdim

Yekta: Artık sence de konuşmanın vakti gelmedi mi?

Selam öncelikle herkese! Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Öncelikle heartbreaker'ın günden güne okunma ve oy sayısının artması için çok mutluyum, çok teşekkür ederim. Bölümde geçen Tan karakteri profilimdeki when she comes back'den. Onun hikayesine de profilimden ulaşabilirsiniz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

heartbreaker.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin