Benim. Burada. Ne. İşim. Vardı.
Sınavlara son on gün kalmıştı ve çalışmaya devam ediyorduk. Nehir, Yekta ile daha yakın olmak için sürekli olarak bir "grup" buluşması planlıyordu. Bu hisse yavaş yavaş alışmak adına onları beraberken görmeye çalışıyor, onların buluşmalarına ben de katılıyordum.
Ama oturduğum masaya tekrardan baktım.
Benim. Burada. Ne. İşim. Vardı.
Didem Sarp ile ders çalışmak için kafeye gideceğini söylediğinde Nehir de hemen atlamıştı. Didem'in davetini reddetsem de büyük ısrarı sonucu ben de buluşmaya katılmıştım.
Yekta masanın en başında otururken hafifçe ayaklandı. "Ne çalışkan bir çalışma grubu olduk biz ya? Yapıyor muyuz bu dönem ortalamaları artı seksen beş?"
Cidden Hazel... Benim burada ne işim vardı?
Şehire çalışma temalı bir kafe açılmıştı. Küçük odalardan oluşan kafede saatlik olarak çalışma odası kiralıyordunuz. Duvarlar kolay kolay ses geçirmiyordu ve kiralarken seçtiğiniz menüleri ders çalışırken yiyebiliyordunuz. Böylece küçük bir kıpırtınızda size sinirle dönen gözler olmuyordu.
Fakat bugun o gözler üzerimdeymiş gibi rahatsız hissediyordum.
"Cidden kızların yarattığı ortam yetiyor ya," dedi Sarp bir kolunu Didem'in omzuna atarken. "Seni bile ders çalıştırdı şu ortam. Yaparsın tabi ortalamayı artı seksen beş."
Yekta'nın dudağı alayla kıvrılırken "Bu sefer geçeceğim oğlum o fizikten." dedi. "Peşinde dolaşmak zorunda kalmayacağım birilerinin."
Önümde duran işlemlerle dolu sayfayı çevirdiğimde yeni soruların olduğu sayfayı kıvırdım ve kitabımı kendime çektim. İşlem yapmaya devam ederken çaprazımda kalan Yekta derin bir nefes vererek ofladı ve kalemi bıraktı. Bu hareketine Sarp kıkırdarken "İrade desen var," diyerek de Yekta'ya laf attı.
Yekta'nın ayağa kalkmasıyla herkes gibi ben de kıkırdarken Yekta dilini onaylamaz şekilde şaklattı. "Beni hak eden bir çalışma grubu bulmaya gidiyorum." derken kapıya doğru ilerlemişti.
Yekta'nın peşine Nehir de meraklanırken "Ay," dedi. "Alındı mı şimdi? Peşinden gitsem mi?"
Sarp gülmeye devam ederken "Sanmam," dedi. "Tuvalete gidecektir. Gitmeden önce de şov yaptı işte. Gelir şimdi. Otur sen."
Nehir Sarp'ın sözleriyle "Peki," diyerek geri yerine yerleşirken istemsizce mutlu olmuştum. Bu hislerim kendimden nefret etmeme sebep olurken elime kalemi aldım ve sorulara dikkatimi vermeye çalıştım.
Birkaç dakika sonrasında kapı açıldığında Yekta elinde bir tepsi ile gelmişti. Üzeri karton bardaklar dolu olan tepsiyi masaya bırakırken "Siz benimle alay ettiniz ama ben kendime kahve alırken yanlışlıkla beş tane sipariş verdim."
Sarp Yekta'nın bu dalga geçen haline gülerken "Sağol kanka," dedi ve üzerinde ismi yazan bardağı aldı. Kendininkini alırken Didem'inkini de almış ve Didem'in önüne bırakmıştı.
Tepsideki bardaklara bir bakış atarken Nehir de kendi bardağını önüne çekmişti. Ben daha hareket etmeden Yekta iki bardağı birden kaptığında sadece durdum.
Çünkü Yekta benim adımın yazdığı bardağı önüme bırakmıştı.
"Bu sefer daha tatlı olmayan bir şey aldım. Americano."
Yekta'nın konuşmasıyla gözlerimi yüzüne çıkarırken tek diyebildiğim "Teşekkür ederim," oldu.
Nehir ve Didem de Yekta'ya teşekkür ettikten sonra çalışmaya devam etmiştik. Arada oluşan konuşmalar Sarp ve Yekta'nın atışmalarından ibaretti. Yekta Sarp'ın Didem'e sevgiyle baktığı anlarda onu utandıracak şeyler söylüyordu ve bu anlar çoğunlukla komik oluyordu. Arada Nehir'in Yekta'ya laf attığı anlar dışında gülümsüyordum ve eğleniyordum da sanırım.
Saat ilerlerken kiraladığımız odanın süresi de azalmıştı ki bu artık yavaştan burayı terk etmemiz anlamına geliyordu. Çalışmamız yavaş yavaş biterken odanın bir diğer ucunda olan çantamı almak için kalkacaktım ki Nehir benden önce davranarak çantaları bıraktığımız yere ulaştı. Onun arkasında ise Yekta vardı.
Kitaplarımı üst üste toplarken "Nehir," diye seslendim. "Çantamı uzatabilir misin?"
Nehir çantamı eline alarak Yekta'ya verdiğinde flört edercesine "Rica etsem bunu benim için Hazel'e verebilir misin?" demişti. Yekta ise Nehir'in sorusuna sessiz kalarak kendi çantasını bir omzuna atarken benimkini de eline almıştı.
Dikdörtgen masanın bir ucundan diğer ucuna çantayı uzatırken aklından ne geçiyordu bilmiyorum ama girdiği hareketler ile çantamın fermuarının ucundaki anahtarlık çantasına takılmıştı ve bir anda fermuarım açılmıştı. O anda ulaşamadığım çantamı bana fırlatmaya çalışan Yekta sayesindeyse çantamdaki eşyalar masanın üstüne saçılmıştı.
Ve kahretsin ki çantamda Yekta'nın da ödevi vardı.
Aceleyle eşyalarımı toplamaya çalışırken "Özür dilerim," dedi Yekta. Elleri hızlı bir şekilde eşyalarımın üzerinde dolanmaya başlamıştı. "İsteyerek olmadı."
"Sorun değil." diyerek istemsizce gergin bir şekilde solurken masaya eğilmiş ve Yekta'dan önce eşyalarımı toplamaya yeltenmiştim ama Yekta "Dur yardım edeyim." demişti.
Gerek yok, demeye kalmadan Yekta ters bir şekilde duran çıkmış sorular kitabını eline aldığında "A," diyerek şaşkın bir tepki verdi. "Kimya Kitabı, sen de mi fizik yapamıyorsun? Bunları ben de çözeceğim." Elindeki kitabı kaldırdı. "Fizik ögretmeni dersten geçemeyenlerin geçmesini sağlayacak performans notu için bunu çözmelerini şart koşmuştu."
"Hayır," dedim ama sesimin yüksek çıkmasına engel olamamıştım. "Ben," dedim kekeleyerek. Siktir, kekeliyordum. "Sınava hazırlanıyorum diye çözeyim dedim."
"Aa," dedi kenarda duran Didem. "Çok iyi bir fikir aslında. Zaten o adamın çıkmış soru takıntısı var. Kesinlikle çıkmış sorulara benzer sorar."
"Evet," dedim Didem'in beni desteklemesiyle. "Sen de çöz." Sarp'a döndüm." Hatta sen de Sarp," Nehir'e döndüm. "Ve sen de Nehir."
Düşünceli bir şekilde yüzüme bakan Yekta'ya döndüğümde kendimi daha da batıracak bir şey yaptım.
Normalde hiç yapmayacağım bir şeyi.
Yekta'ya otuz iki diş gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartbreaker.
Short StoryYekta: kalbini kırmamı sen söylemiştin Anonim: bu kadar parçalanacağını önceden tahmin etmemiştim.