Yekta'dan
Gün yavaş yavaş batarken sahildeki basketbol sahasında koşuşturmak terapi gibiydi benim için. Daha üst seviyesi üzerinizde bakışların olmadığı haliydi. Her an yanlışınızı yakalayıp yüzünüze vuracak o bakışların ve üzerinizdeki o baskıların yok olduğu zamanlar hep daha iyiydi.
Sarp topu elinde tutarken boşta olduğumu göstermek için ona seslendim. Gözlerime baktıktan sonra sektirdiği topu rakibi şaşırtıp bana paslamıştı. Önümde kimsenin olmamasından yararlanarak topu potaya fırlattığımda hanemize bir üçlük eklenmişti.
Sarp uzattığım elime çakarken kendi potamızın altına doğru ilerlemiştik çünkü top rakip takımın elindeydi.
Gözlerim istemsizce tekrar o kıza kaydığında elimde olmadan yavaşladım. Bizden sonra gelmiş ve neredeyse yirmi dakikadan beri orada tek başına oturuyordu. Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama gözlerim her ne kadar istemesem de ona çekiliyor gibiydi.
Tıpkı bir mıknatıs gibi.
Siyah düz saçları omuzlarına dökülüyordu. Üzerine giydiği bol tişörtler vücut hatlarını kapasa da açıkta kalan ince bilekleri ve bacakları onun biraz fazla zayıf olduğunu gösteriyordu. Yüzü de küçük olmalıydı, şapka tamamen kapatıyordu.
Sarp omzuma elini geçirirken "Kız keseceğine oyununu oyna yavşak herif." demişti nefes nefese. "İddiaya girdik o kadar lan!"
Bakışlarımın nereye olduğunu fark etmesine gülerken kaptığım topu karşı takımın potasına doğru ilerletmeye başlamıştım. "Oynuyoruz aslan parçası!"
Topu Sarp'a attıktan sonra potanın altına geçmiştim ancak Sarp çoktan topu potaya göndermişti. "Parça falan ayıp oluyor, aslan diyeceksin!"
Gülerken karşı takımdaki çocuklardan biri mola istemişti. Topu geri yere bırakırken kenardaki suyuma yönelmiştim.
Su şişesinin kapağını açıp şişenin neredeyse boşalmasını sağlarken gözüm hala kızdaydı. Elinde tuttuğu limonatasını dudaklarına götürmüş ve kafasını hafifçe kaldırmıştı ancak yüzü hala gözükmemişti.
"Şaşı kalacaksın." dedi Sarp kendini yanıma bırakırken. Yan bir gülüş bırakırken "Tanıyor musun?" diye sordum.
"Yüzünü görsem tanırım da..." dedi Sarp ve sanki görebilmek mümküncesine durduğu açıyı değiştirdi. "Şapkadan belli olmuyor."
Kafamı anladım dercesine sallarken gözüm hala kızdaydı. "Git konuş be oğlum." dedi Sarp tekrar kızın kim olduğunu anlamaya çalışırken. "Başka türlü kim olduğunu öğrenemezsin. E bir daha da karşılaşamayabilirsin. Kalırsın öyle."
"Değil mi?" dedim ellerimi şortumun cebine sokup sırıtırken. "Gidip selam vereyim."
Sarp güç verircesine sırtıma dokunduğunda sahadan çıkmış ve yavaş yavaş kıza doğru yürümeye başlamıştım.
Adımlarımı durduran şey kıza seslenen herif olmuştu. Siyah eşofman takımı giyen sarışın adam kıza doğru yaklaştığında ben de bir adım gerilemiştim.
Belki de dakikalardır o adamı bekliyordu.
Adam ayakta kalmaya devam ederken kız bir şeyler mırıldandı. Solgun dudaklarının hareket ettiğini görmüştüm. Gözleri hala şapka tarafından gizleniyordu. Adam ellerini cebine yerleştirirken kafasını sallamış ve konuşmaya devam etmişti. Kız kafasını geri denize çevirdiğinde adam birkaç kelime daha söylemiş ve yavaş adımlarla oradan uzaklaşmaya başlamıştı.
Kız sağ elini yüzüne çıkartıp geri indirdiğinde tek tahminim ağlıyor oluşu yönündeydi. Tekrar ona doğru hareketlendiğimdeyse kız ayaklanmış ve başını eğerek kayalıkların üzerinden atlamıştı.
Bir an bana doğru geliyor gibi hissetsem de elindeki neredeyse hiç içilmemiş limonata şişesini çöp kutusuna attıktan sonra ters yöne doğru yürümeye başladı.
Dakikalar içinde de uzaklaştı.
O saatlerde ona selam verememiş olsam da elimde yarısını gördüğüm yüz hatları ve o adamın kıza seslenişi kalmıştı.
Hazan mıydı, yoksa Hazal mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartbreaker.
Short StoryYekta: kalbini kırmamı sen söylemiştin Anonim: bu kadar parçalanacağını önceden tahmin etmemiştim.