Yekta: Artık sence de konuşmanın vakti gelmedi mi?Kor-kak.
İçimdeki o ses telefonuma gelen o bildirimi gördüğüm andan beri hiç susmamıştı. Ağzına bir bant yapıştırmak istediğim, o tamamiyle dürüst kız çığlık çığlığa haykırmıştı sanki tüm doğruları.
Biliyordum, korkak olduğumu biliyordum.
Parmaklarım titreyerek klavyede dolaştığında "Tamam." yazabilmiştim sadece. Parkta beklediğini yazmıştı, anında.
Bütün hayatım boyunca en çok canımı acıtan şey hep en sevdiklerim olmuştu. Kulaklarım dışarıdaki herhangi birine, herhangi bir şeye hep kapalıydı. Sevdiklerime karşı ise daha farklı bir dikkate sahipti. Onların ağzından çıkan her bir kelime beynime kazınıyordu hep. Defalarca kez düşünüp kendimi üzecek anlamlar çıkarıyordum.
Bu lanet huydan vazgeçemiyordum. Güvensizliğimden kurtulamıyordum.
Üzerime aldığım kalın siyah kabanın önünü kapatıp boynuma da kalın bir atkı doladığımda ayaklarıma da içi tüylü olan botlarımı geçirmiştim. Telefonumu ve evin anahtarını cebime atıp evden çıkarken bir elimi de yumruk yapmış ve tırnaklarımı avcumun içine geçirmiştim. Onun yüzünü görecek olmak, onunla konuşacak olmak bile beni ağlatacak hale geliyordu. Özlediğimden miydi yoksa beni üzdüğü için miydi ayırt edemiyordum. Ama Yekta her şeydi. Mutluluğumdu, üzgünluğümdü. Korkumdu ve umudumdu.
Varlığımdı ve yokluğumdu.
Parka yaklaştığımda ellerimi serbest bırakıp avcumun içine baktım. Parmak uçlarım kızarmıştı. Avcumdaki deri yer yer kalkmıştı. Akmakta olan gözyaşımı hızla sildiğimde birkaç saniye yukarı baktım.
Verdiğim derin nefes havada buhar oluştururken parka göz attım. Oradaydı. Bir bankta oturuyordu.
Adımlarım korkak ve usulca ona yaklaşırken ellerimi cebime soktum. Botlarımın çıkardığı adım sesleri ona ulaştığında kafasını kaldırdı ve bana bakmaya başladı. Bedenimi süzen gözleri gözlerimle buluştuğunda aramızda pek de bir mesefa kalmamıştı.
Bedenimi aramıza biraz boşluk bırakarak banka bıraktığımda kafasını da bana döndürdü. Hafifçe yutkunurken kafamı dik tutmaya çalışıyor ve ileriye bakıyordum.
Birkaç dakika sessizce öylece otururken "Hazel," dedi hafif çatallı sesi. Adım onun dudaklarından döküldüğünde kafamı ona çevirmiştim.
"Biz ne yapacağız?" dedi Yekta yutkunurken. Adem elması oynarken gözlerine bakmaya devam ettim. Dolan gözlerim parlıyordu ve görüşüm uzun zamandır bulanıktı.
"Mahvettik sanırım," dedim dudaklarımı birbirine bastırırken. "Bizi, birbirimizi, kendimizi."
"Öyle bir şey yapmadım ben Hazel." dedi Yekta ellerime uzanırken, ellerim cebimdeydi.
Masumdu, ellerim onun olabilirdi.
Ama veremiyordum. Güven yoktu. Bırakabilirdi.
"Yapmamışsın," dedim gözlerimi kırpıştırırken. "Yapmamışsın. Ama yaptın sandım. Korktum Yekta."
"Özür dilerim."
Gözlerimi Yekta'ya sabitlediğimde "Özür dilerim Hazel." dedi. "En başından beri sana kendimi en iğrenç halimle tanıttığım için, her defasında kalbini kırdığım için, güvenini kazanamadığım için özür dilerim. Ama ben seni aldatmadım. Başkasını da aldatmadım. Bana yazdığın o mesajlar vardı ya hani, 'Herkesle konuşuyorsun beni de onlardan say,' diye. Herkes kimdi bilmiyordum Hazel. Evet yavşağın tekiydim. Ama ben seni sevdim Hazel. Sen kalbini kırmamı isterken de ben seni sevdim. Ben seni sevdim ama sen beni istemiyor gibiydin. Bensiz daha iyi olursun sandım, o yüzden öyle bir aptallık yaptım. Ama en başında Selin senin varlığını biliyordu. Ben seni o konuma düşüreceğini bilemedim."
"Hazel," dedi Yekta bir elini suratıma çıkarırken. Eli gözaltlarımda dolaşıp akan yaşı silerken "Ben senden hoşlanmayı geçtim Hazel." dedi. "Ben artık sana aşığım. Eminim bundan."
"Yekta," dedim dudaklarımı birbirine bastırıp ağlamamaya çalışırken. "Ben de seni seviyorum. Ama mahvettik her şeyi. Güvenmedim sana. Nasıl düzelteceğiz ki her şeyi?"
"Sorun değil," dedi hafifçe gülümserken. O da ağlayacaktı, gözleri dolmuştu. "Güvenirsin zamanla belki."
"Korktum," dedim hıçkırığın ağzımdan kaçmasına engel olamazken. "Gerçek diye korktum Yekta."
"Değildi." dedi kolları omuzlarıma sarılırken. "Kaybettim diye korktum Hazel. Seni kaybettim diye korktum."
Kafam Yekta'nın omzuna düşerken burnuma gelen sigara kokusuyla suratımı buruşturdum. Kafamı omzundan kaldırmadan konuştuğumda sesim de boğuk çıkmıştı. "Bu kokuyu pek sevmedim."
"Ben de sevmedim," dedi Yekta suratını saçlarımın arasına gömerken.
Birkaç dakika öyle dururken "Yemek yiyelim mi?" diye sordu Yekta saçlarımın arasından. "Aç mısın?"
"Değilim," dedim. Suratı saçlarımın arasından çıkıp gözlerime odaklandığında gözyaşlarım yüzünden suratıma yapışan saçlarımı bir kenara ittirdi.
"Tamamım." diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartbreaker.
Short StoryYekta: kalbini kırmamı sen söylemiştin Anonim: bu kadar parçalanacağını önceden tahmin etmemiştim.