5

19.1K 2.1K 866
                                    

Haiiii, ben geldiiim. Aiiiyş gece kuşlarıma selam olsuun. Ben hiç taslak tutamıyorum cidden, bu saatte buralardasınızdır umarııım. Bu arada bu fici yazmayı çok seviyorum ve yazdığım en uzun bölüm oldu. İkiye böleceğğğdiim ama hadi dedim tek seferde salayım jajajajja

Oy ve yorumlar artsa ben bu fici hep bu uzunlukta yazarım, hatta daha fazlası. Eheheh, ay yazdığım gibi paylaşıyorum, yazım yanlışlarım varsa affoluna kuzucuklarım. Keyifli okumalar dilerim! Xx

**

Gözleri dudaklarımda takılıkalmıştı. Çenemden yakalayarak başımı kaldırmamı sağladığında kalbim tekledi.

Saniyeler sonrasında derin sesi kulaklarımda çınladı. "Dudağına ne oldu senin?"

Sorduğu soru karşısında gerginliğim mümkünmüş gibi daha da yoğunlaşarak zirveye ulaştığında sertçe yutkundum.

Sıcak dokunuşunun temasından derhal kurtulmam gerektiği ve karşımdaki kişinin prens olduğu gerçeği yüzüme tokat misali çarpıldı.

Taşıdığım odunları iyice göğsüme yaslayıp usulca bir adım geri çekildim. Böylece çenemi tutan eli havada kalırken, elini yumruk haline getirerek yavaşça geri indirmek zorunda kaldı.

Onun askerinin yaptığını söylesem bana inanması adına bir kanıtım yoktu. Daha çok işleri bataklık suyuna bulandırmak istemiyordum, ona zaten müthiş bir hadsizlik yapmıştım ve canımı bağışladığı için minnettardım.

"Dilini mi yuttun çiftçi! Konuşsana, dudağına ne oldu?" Ciddi sesine bürünen katı tohumları beni bulunduğum noktaya çivilemeye yetecek kadar yoğundu. Az önce alçak sesle konuşurken, şimdi ona cevap vermediğim için yine hadsizlik yaptığımı düşünerek sesini yükseltmişti.

"Önemli bir şey değil prensim." diye mırıldandım gözlerimi önüme düşürüp bakışlarından istikrarlı bir şekilde kaçırırken. Geçiştirmeye çalışma çabam göz ardı edilemezdi.

"Önemli olup olmadığını sormuyorum çiftçi Jeon! Kim vurdu sana?" Aramıza açtığım bir adımlık mesafeyi geri kapatırken, başımı usulca kaldırıp yüzüne baktım.

Dudaklarımı kemirmek istesem dahi, patlayan dudağım nedeniyle onları dişlemeyi geçtim, birbirine bile bastırabilmem bile mümkün değildi. Soru şeklini değiştirince mideme sancılar girmeye başladı gerginlikten.

Sonra daha fazla duraksarsam çok daha bana kızabileceği gerçeğiyle, dudaklarımı konuşmak adına araladım usulca.

"Koyunlarımdan biri tekme attı." Jimin'e söylediğim yalanın birebir aynısını onunla paylaşmakta bulmuştum çareyi.

"Koyun nasıl ağzına tekme atabiliyor?" Şüpheli sesi ve ima dolu bakışlarıyla beni köşeye kıstırsa da, ensemi sıvazlayarak bakışlarımı gözlerine diktim.

"Koyunlarımı çok severim... Çalınanlar da göz bebeğimdi. Ben onları sevsem bile onlar bazen sıkılabiliyor ve tepik atabiliyorlar. Sık yaşadığım bir durum." Uzun cümlemin ardından soluklanma ihtiyacıyla duraksadım.

Aslında bu bir gerçekti. Çok sık yaşardım bu tekmelenme durumlarını. Lakin bu kez en sağlam sığındığım yalanım olmuştu.

"Anlıyorum, pekâlâ." dedi gözleri kuşkulu bir şekilde kısılsa dahi, başını ağır ağır olumlu anlamda salladı.

"İzninizle prensim." Önünde odunlarla birlikte dikilmeye son verip ona başımla eğilip selam verdim ve yanından geçtim.

"Dur orada, gidebileceğini söylediğimi hatırlamıyorum?" Adım atmak için hamle yaptığım an sesini duyunca duraksadım.

DEAR FARMER • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin