Haiii, ben geldiiim. Ehehe gece kuşlarıma selam olsuuun. Bölümü inanılmaz hızlı yazdım,çok daha geçe kalmadan yayınlayabilmek için. Bu yüzden yazım yanlışlarım varsa affoluna.
Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
**
Kıyafetlerin üstüne vurarak tutuşumdan sıyrılıp keselerle birlikte yıkadığım hanbok çimenlerin üstüne düştüğünde bileğimden yakalayarak beni kendine çekti ve hızla dudaklarıma eğildi.
Beni öpmek üzereyken başımı geriye çekip bunu yapmasına engel oldum. "Majesteleri... Lütfen işime dönmeliyim." diye fısıldadım, boğazıma çöreklenen yumru eşliğinde.
Titreyen dudaklarımı fark etmesin diye onları, dudağımdaki yaranın acıyor olmasını dahi önemsemeksizin sımsıkı birbirine bastırdım.
Geri çekilmemle birlikte eli havada kalırken, bir-iki adım daha gerileyip eğilerek ona selam verdim.
Ardından doğrularak topuklarımın üstünde arkamı döndüğüm gibi ahıra yöneldim. Ahırdaki küreğimi alıp tezekleri temizlemek için harekete geçeceğim sırada peşimden gelip ahıra girerek bileğimden yakaladı ve elimdeki küreği çekip yere fırlatırken ona geri dönmemi sağladı.
"Sorun ne? Neden kaçıyorsun benden?"
"Prensim... Sorun yok, olması gerekeni yapıyorum." dedim ve bileğimi tutuşundan çekip kurtardığım gibi yanından teğet geçtim.
Ahırın kapısına uzanacağım sırada yine benden önce davranıp kapıyı ayağıyla iterek kapattı ve önüme geçerek kapıdan dışarıya çıkmama engel oldu.
Kapının dışından gelen gün ışığı yerini karanlığa bıraktı. "Senden hoşlanıyorum, senden etkilendiğimi söyledim. Ve sen de sana yakınlaşmama izin verdin. Sana zorla yaklaşmadım ben Jungkook? Şimdi neden bu şekilde tavırlısın? Neden soğuksun bana karşı? Kırdım mı seni?"
Sorularıyla beni köşeye sıkıştırdığında gözlerimi yumarak kapının hemen yanına çöküp oturdum. Sırtımı betona yaslarken, Taehyung orada dikilmeye son verip önüme geçerek dizlerinin üstüne çömeldi.
"Üstünüz pislenir majesteleri. Lütfen gidin buradan." diye mırıldandığımda oflayarak ayağa kalkmak yerine hemen yanıma geçip oturdu ve tıpkı benim gibi arkasına yaslandı.
"Gitmiyorum. Bana açıklama yapmadan seni de bırakmayacağım, anlat sorun ne?"
Bacaklarımı karnıma kadar çekip ellerimle dizlerimi sımsıkı sarmaladım. "Evet Jeon, dinliyorum?!" Bu kez biraz daha kelimelerin üstüne baskı uygulayacak şekilde vurguladı sözlerini.
"Benim arkadaşım bizi gördü." diye soludum, cümleleri nasıl toparlayacağımı kafamda tartarken. Sesim fısıltıdan öteye tırmanamamıştı.
Kuzularımdan biri meleyerek yanıma geldiğinde hıçkırarak onu uzanıp kucağıma aldım.
"Ve sen bunu arkadaşının bir başkasına anlatmayacağını konuştun? O gece çözdük olayı zannediyordum? Beni onaylamıştın, hatta bir başkasına anlatıldığında kendin cezalandırılmaya dahi razı geleceğini söylemiştin. Tam olarak ne değişti?"
Dudaklarımı şişirerek ofladım. Bakışları üzerimden ayrılmıyordu. Lakin ben başımı çevirip ona bakmaya cesaret edemiyordum. Gözlerine bakarsam yeniden ona yenik düşeceğimi biliyordum...
"Majesteleri, dün Jimin gördü. Evet o hiç kimseye bir şey anlatmayacak, anlatmaz da. Ama bu devam ederse bizi sadece Jimin değil, başkaları da görecek. Bizim bir arada olmamız doğru değil, bu duyulursa idam edileceğimi biliyorum. Sizin itibarınızın zedeleneceğini de biliyorum." Duraksayıp soluklanırken kuzumun başını okşadım.
Başını çevirerek elimi yaladığında gözlerimden firar ederek süzülen gözyaşlarımdan bir damla kuzumun yüzüne damladı. İrkilerek başını iki yana sallayarak meledi.
Aramızda bir ilişki olduğunu düşünmemi ve hayal kurmalara başladığımı varsaymasını istemiyordum. Bu yüzden yeniden dudaklarımı konuşmak adına araladım.
"Aramızda bir ilişki yoktu, olamazdı da zaten. İki erkek birbirini sevemez, sevmemeli. Bu ne kralın ne de halkın doğru karşılayacağı bir durum ne de olsa. Lakin her ne olursa olsun bizim öpüşmemiz doğru değildi. Artık benden uzak durursunuz, ben de söz veriyorum size bela olmayacağım."
Sessizliğini koruyarak yalnızca beni dinledi. "Yaptığınız iyilikler için sonsuz minnettarım. Bu saatten sonra size yük olmayacağım. Buraya gelmezseniz, bir daha gölgemi dahi görmeyeceksiniz söz veriyorum." dedim ve elimin tersiyle gözlerimden süzülen gözyaşlarımı hızlıca silip kuzumu kucağımdan indirdim.
Cılız bacaklarıyla çarpık çarpık yürüyerek ilerlerken, burnumu çekip sessizliğini koruyan prens karşısında söyleyecek tüm sözlerimin tükendiği gerçeğiyle yüzleştim.
Bu yüzden de ahırdan çıkmak üzere zeminden tutunarak kendimi ayağa çekmek için hamle yaptığımda, bileğimden yakalayarak beni kendine çekti.
Aniden gelen bu atik hamlesiyle bodoslama kucağına düştüğümde nefesim tekledi. Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde öylece kilitlenip kalakaldım.
Göğüslerimiz orta yolda büyük bir çarpışma yaşamıştı. Elleri belime sıkıca dolandı ve geriye kaçma fırsatını bana vermedi.
"Majesteleri..." diye fısıldadığımda başını gürültüyle betona çarptı. "Bana prensim bile demiyorsun, canımı yakıyor bu..." dedi hırıltılı sesi, bir süre boyunca konuşmadığından dolayı sesi inanılmaz boğuk çıkmıştı.
"Bak ben kral olmak istemiyorum, öyle bir hedefim yok ve hiçte olmadı. Benden önce hyunglarım var zaten. Taht kavgası başlatacak en son kişi olabilirim. Bunun dışında bu milletin kralı benim babam ve benim duygularımdan dolayı beni yargılayamazlar tamam mı? Sadece kaçabileceğim ölçüde kaçmaya çalıştım ve kaçmaya çalışmaya devam etmeyi düşündüm." dedi ve uzun soluklu cümlesinin ardından duraksadı.
İç geçirerek uzanıp alnıma dudaklarını bastırdığında elektrik akımına kapılmışım gibi titredim.
Narin bir öpücüğün arkasından geri çekildi ve yeniden derin sesi kulaklarımı doldurdu.
"Gerçeklerden kaçtığım için seni kullandığımı mı düşündün?" Her ne kadar evet demek istesem de yapamadım. Sessizliğimi korudum.
"Kral'ın kulağına bu durum gidene kadar saklamaya devam etmek isterdim, gün gelip çattığında ve gerçekler meydana çıktığında ise babama açık yüreklilikle bir erkeği sevdiğimi, seni sevdiğimi söyleyip onunla yüzleşirdim. Böyle düşünmüştüm, amacım seni kırmak değildi. Duygularınla oynamak için falan da yaklaşmıyorum sana." dedi ve baş parmağıyla yanağımı okşadı. Tenimi esir alan o sıcacık nemli dokunuşunun etkisiyle içim çalkalandı.
Kalbim dörtnala koşan bir at misali hızlandı.
"Ayrıca... Senin asla idam edilmene izin vermem. Beni öldürmeden senin canına kıyamazlar, asla Jeon... Asla. Buna kalkışan Kral dahi olsa önce kendi oğlunu harcaması gerekecek ve babam bunu asla yapmaz. Çünkü ben onun en değerlisiyim, kraliyet ailesinin en küçüğüyüm." dedi gittikçe dinginleşen o derin sesi eşliğinde. Sıcak solukları tenimi sıyırıp geçiyordu, nefeslerimiz birbirine karışıyordu.
Ellerim geniş omuzlarından tutunuyordu ve kucağında öylece kalakalmıştım.
"Ve bu kraliyet ailesinin en küçüğü, 3. prens Kim Taehyung, çiftçi Jeon Jungkook'a tutuldu. Her dakika seni düşünüyorum, aklımdan hiç çıkmıyorsun. Her istediğini yapmaya hazırım. Seni saraya da aldıracağım, sözüm söz be güzelim."
**
Bölüm sonu :) Fındıklarım yaa yicem bunları ben . Umarım bölümü sevmişsinizdir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. Seviyorum sizi <33
Instagram& Tiktok: Sevvyniz / Sevvy97 & Twitter: Sevvyniz
-Şevval
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEAR FARMER • TAEKOOK ✓
FanfictionPrens Kim Taehyung, çiftçi Jeon Jungkook'a gönlünü kaptırmıştı. Semetae! Ukekook! Yan ship yoonmin Mini fic, bölümler kısa kısa, çerezlik. Başlangıç tarihi: 16.05.2022 Bitiş tarihi: 22.09.2022