14

16.9K 1.9K 1K
                                    

Haiiii, ben geldiiim. Ehehe gece kuşlarıma selam olsuuun, ben bugün sabahlıyoruum, malum sabah 7'de Yet To Come klibi geliyor. Ağağağa inanılmaz heyecanlıyım, içim fıkır fıkır. Saatler kaldı artıkkk. İşte neyse dedim ki o esnada da vakit geçirmek amacıyla ficlerime bölüm yazmaya çalışayım. İlk Dear Farmer'a yazdım ve yazdığım gibi yayınlıyorummm.

Yazım yanlışlarım varsa affoluna, düzenlemedim çünkü. Keyifli okumalar dileriim lokumlarım! Xx

**

"Sorun yok hyung, geliyoruz." diye seslenerek son derece sakin ve umursamaz bir tavırla karşı cevap verdikten sonra, prens Jin'in kapıda olmasını dahi önemsemeden beni kendine doğru çevirip yüzümü avuçları arasına alarak dudaklarıyla dudaklarımı esir aldı.

Belimden tutarak beni geriletip üzerime yürüdü ve sırtımı aynaya çarptırdı. Bu esnada dahi dudaklarımız ayrılmadı. Kumaş engellerine rağmen soğukluğunu hissettiğim aynanın yüzüyle yaşadığım çarpışmanın sonucuyla ağzının içine doğru, boğuk bir şekilde inledim.

Elleri kıyafetimin üstünden kalçalarımı yoğururcasına sıvazladığında göz bebeklerim zevk içinde kaydı.

Dudaklarımızı ayıracak şekilde ağırlığını taşıyamadığım başım, kontrolüm dışında geriye doğru hareket ederken başımı aynanın sert yüzü karşıladı.

İnce, uzun ve kemikli parmaklarına mahkum ettiği kalçalarımı sıktığında, sırtımın arkasında bir dayanağım olmasına rağmen düşecekmiş gibi sarsıldım.

Tırnaklarımı avuçlarıma saplamaya son verip iki yanımda tuttuğum titrek ellerimi kaldırarak geniş omuzlarına tutunma ihtiyacıyla dolup taştım. Sanki onun bedeninden tutunmasam, ayaklarının ucuna yığılıp kalacakmışım gibi hissetmiştim. Dokunuşlarının etkisi çok büyüktü. Kahretsin, eritip bitiriyordu beni...

Alnını alnıma yaslayarak dilini dışarıya çıkarıp çenemden filtrumuma kadar ağzımı boydan boya yaladı.

Bacaklarımın arasına balyozla vurulmuş gibi zevk içinde çalkalanırken soluk soluğa kalmış bir şekilde, güç bela aralık tuttuğum gözlerimle onun çakmak gibi parlayan keskin gözlerine baktım.

"Pre-prensim."

"Prensim diyen o dudaklarını..." diye hırıltılı bir sesle dudaklarıma soludu. Geri çekilmediğinden dolayı dudakları ıslak dudaklarımız her bir kelimede birbirine sürtünmekten kurtulamadı.

Kalçalarımdan birini esir alan elinin parmakları, orayı serbest bırakarak yavaşça uyluklarıma sürtünerek önüme doğru kaydı. Heyecan içerisinde soluk soluğa ondan gelecek hamleyi sabırsızlıkla beklerken, aletimi avuçlarcasına sıktı.

Sırtım yay gibi gerilirken, duruşum dikleşti. Kaskatı kesilen bacaklarım, parmaklarını bacaklarımın arasında kıstıracak şekilde birbirine çarptı. Birleşen alınlarımızı ayıracak biçimde, başım yeniden aynayla buluşarak geriye kaydı.

"Sadece şu dokunuşum bile seni bu kadar tahrik ediyor ve ah... Lanet olsun bu beni delirtiyor." Onun bu sözlerini duyunca deli gibi utansam dahi, daha fazlası için yanıp tutuşuyor olduğum gerçeği yüzüme tokat misali çarptı. Sadece bu düşüncelerle bile vücudumdaki tüm kan yanaklarıma pompalanmaya başlamış gibi basınç hissettim.

Elmacık kemiklerim karıncalandı, yanaklarım sızladı. "Jin hyung olmasaydı sana neler neler yapardım..." dedi derin sesi çeneme dişlerini sürterek, neredeyse yakınırcasına homurdandı. Tanrım... Bu içimde başkaldıran his çok yoğundu. Çok daha fazlasını açgözlülükle arzuluyordum. Siktir, beni delicesine ihtirasa boğuyordu dokunuşlarıyla. Sadece o parmaklarıyla, bayılacak gibi sarsılıyordum hazdan...

DEAR FARMER • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin